MANOLYA / Nilgün Marmara

26/12/2009

NİLGÜN MARMARA

(1958 – 13 Ekim 1987)

MANOLYA

O zaman da aynı karanlık
aynı yarasaydı,
Manolya delirmezden önce.
Büyükannemizin kocaman bakla bir evi,
Uzun pencereleri vardı, sedirinde
Ölü doğmuş fareler, pembeliği.
Okurduk leziz balgamlı gazetelerini
büyükbabamızın,
Okşarken ve korkarken erkek anamızdan,
Babamız bir gılman, pir şefkat,
Acımızın cümbüşünde sarsak bir kukla,
O yokuşta onursuz müezzin kuşları,
Sabaha karşılar, akşama karşılar hep,
Dizleri topunun diplerimiz olmuştu,
Uzun uzadıya bir fener alayı…

Karanlık aynı, yarasa ayna,
Bu eller bu yüz’den yıkandıktan,
Manolya delirdikten sonra.


S’imge : 5 MÜZİK

16/09/2009

müzik

Temmuz 2002’de yayımlanan MÜZİK sayımızda
18 yazının yanı sıra Türk ve Dünya edebiyatından
seçilmiş 56 şiir yer alıyor.

SHAKESPEARE
(İngiltere, 1564-1616)

SONE 8

Sen ki müziksin, müzik dinlerken hüznün niye?
Tatlılar kavga etmez; sevinç, sevinçle coşar.
Sana zevk vermeyene katlanırsın ne diye?
Can sıkanı bağrına basmakta ne anlam var?
Birbirine eş olan hoş seslerin uyumu
Yine de kulağına sıkıntı mı veriyor?
Bil ki âhengin sana tatlı bir sitemi bu:
“Parçaları dinleyip tümü unuttun,” diyor.
Dinle, iyi bir koca gibi, tek bir tel nasıl
Yaratırsa eşiyle birlikte hoş bir ezgi,
Baba, çocuk ve mutlu ana, yapıyor fasıl:
Kulakları okşuyor tek bir sesin ahengi.

O sözsüz şarkı sanki tek bir ağızdan sana
“Değerin olmaz, “ diyor, “yaşarsan tek başına.”

(Türkçesi: Talât Sait Halman)



KAR MUSİKÎLERİ

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,

Bir erganun âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden.

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.

Birdenbire mes’ûdum işitmek hevesiyle,
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.

Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!

Yahya Kemal BEYATLI


MANDOLİN

Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan
Kır kahvesinde çocuklara çalardı
Temmuz örerken evini sarmaşıkla

Çan çiçekleri göğsünde kuru kalbi
Serilince bahçeye rakı sofrası
Kucağında mandolin, mandolin ve parmakları

Ne yalnızlık kalır ne aşk
Ne gizlice bildiği av şarkıları
Ay dudağında kuruduğu zaman
Ve ne zaman görse çocukları

Serin yaz geceleri penceresinden
Balkona akınca gölgesi
Saçlarında deniz ve uçuşan şapkası
Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan

Şimdi kış ve uykusuz çocuklar
Uzak bir mandolin kulaklarında kalan

Ergin GÜNÇE


SERENAT

Senin için söylüyorum bu serenadı
Can kulağınla dinle
Ve hatırla ki başbaşa dinlemiştik günlerce
Akdeniz’de seninle.

Dinle, köpüklerle buğulansın gözlerin
Sessiz sessiz, sitemsiz,
O ezgiler ki yüreğimde düğümlenen
Dilsiz ağıtlardır sensiz.

Isınabilseydim elâ gözlerinle eğer
Gezinmezdim bunca yıl gurbet elinde,
Paslansa da gönül tellerim ne çıkar
Işıl ışıl parlaması her an senin elinde.

Cansever EYÜBOĞLU


REMBETİKO

Söyler ve çalar
Rembetiko
taşkın imparatorluğunu ayrılığın.

Alt yerlerde irin çoğulluğu,
görülemeyen yanık ezgidir üzerimizde.

Vakti yok rembetikonun hiçbir telde,
dehşet ritminde yığılan göğün,
ölçer dibini lağımın, köstebek yuvalarında.

Şimdi bir çalgı rembetiko kendini süren
İstemeden, istenmeden, zayıf, benzersiz
sıfırı sollayarak kayıp giden.

Nilgün MARMARA