İNSANDAN İNSANA / Ali Yüce

30/07/2010

ALİ YÜCE

(1928)

İNSANDAN İNSANA


Ayrıysa da bayraklarımız
Yurtlarımız birbirinden
Uzaksa da çok
Yakın olalım biz
Yakın kalalım hep

Ayrıysa da dillerimiz
Aynı türküyü söyleriz

Başkaysa da derilerimizin rengi
Ana-babalarımız
Yabancıysa da birbirlerine
Kardeş olalım biz
Kardeş kalalım hep

Ayrıysa da sofralarımız
Aynı ekmeği paylaşırız

Bir savaş ağası
Hiç umulmadık bir anda
Düşman eder bizi bize
Savaştırırsa eğer
Barış olalım biz
Barış kalalım hep

Ayrıysa da gözlerimiz
Aynı acıyı ağlarız

Evrensel bir gül yolladım
Bir türkü kan değmemiş
Üniformasız bir selam
İnsandan insana
Alırsa da sağ olsun
Almazsa da

Ayrıysa da yüzlerimiz
Aynı sevinci güleriz


UYKUYA DALMADAN / Ersan Erçelik

30/07/2010

UYKUYA DALMADAN

Denize doğru
aramıza yerleşiyor yorgun rüzgâr
orada, çimenlerde dinlenen temmuz ışığı
yaşlı ağaca dayalı tahta merdiven
gün boyu beyaz dut toplamışlar
kızarmaya bırakmışlar narları.

Üstümüze gelirken yıllar, yine de güzelsin
uzaklaşırken kamera çitlere doğru
soğuk sular dökünüp geçiyorsun içimden
çıplak adımlarla
en güzel hayallerini giyin, en renkli şalını dola
düş ki, seninle birlikte gitmek ister.

Sırılsıklam iliklerim seninle
avuçlarınla yaklaş güneş düşerken kumsala
aramızda ormanların, uzak kırların rengi
gözünü bahara açan ilk gelinciğin
olgunlaşıp yere düşen dutlar
gün bize bırakmış tayların yelesini.

Uyandık seninle, her yanda kumru sesi
rüzgârın gömleği gül desenli, gül kokulu her bahar…

Ersan Erçelik

“Hayat Öpücüğü”nden


KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA / Nâzım Hikmet

26/07/2010

NÂZIM HİKMET

(1902 – 1963)

KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA

Kosmosta bizden başka düşünen var mı
var
bize benzer mi
bilmiyorum
belki bizden güzeldir
bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
belki de akarsuyun şavkına benzer
belki çirkindir bizden
karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri
belki de kapı gıcırtısına benzer
belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
belki tıpatıp bize benzer
ve yıldızlardan birinde
hangisinde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
hangi dilde bilmiyorum
yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
Tovariş diyecek
söze bu sözle başlayacak biliyorum
Tovariş diyecek
ne üs kurmaya geldim yıldızına
ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
Koka-kola satacak da değilim
selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
bedava ekmek ve bedava karanfil adına
mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına
“Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber”
diyebilmek adına
evlerin
yurtların
dünyaların
ve kosmosun kardeşliği adına

(13 Nisan 1961, Paris)


BARIŞ GÜVERCİNİ UÇSUN DÜNYADA / Nesîmî Çimen

26/07/2010

Nesimî Çimen

1931- 2.07.1993 (Madımak/Sivas)

BARIŞ GÜVERCİNİ UÇSUN DÜNYADA


Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Barış güvercini uçsun dünyada
Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün
Barış güvercini uçsun dünyada

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

Dünya cennet olsun yaşasın insan
Gelin barışalım dökülmesin kan
Son bulsun savaşlar kesilsin figan
Barış güvercini uçsun dünyada

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

İnsancıl insanlar barıştan yana
Ancak zalim olan kıyar insana
Barış aşkı yayılmalı cihana
Barış güvercini uçsun dünyada

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin

Nesimî der ki ey füze yapanlar
Acımasız zalim cana kıyanlar
Bırak ey yaşasın bütün insanlar
Barış güvercini uçsun dünyada

Dostluklar kurulsun insanlar gülsün
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin


AHMATOVA / Cansever Eyüboğlu

26/07/2010

AHMATOVA

…………. Anna’yım ben, sevilen gözlerin lacivert pırıltısı,
…………. Ve cenaze töreniyim tüm sevdiklerimin


Kıyıcı kör Tanrımın hüznüyle yaşıttım
Sevdi unuttu beni kara pelerinli zaman
O günlerden yüzümdeki allık
Göğsümdeki sancı o antik ayrılıktan.

Bozkırlarda doğduğumu anımsarım da
Bilmem hâlâ avlunuza neden geldiğimi
Büyütür her sabah çan kulelerinden
Düşlerime vuran ayna sessizliğimi.

Yatılı evlerde mutluluk bellediğim
Gençliğim şimdi kuru defne yığını
Pazar ayinleri nasıl anlatabilir ki
Sevilmeyen bir kadının yalnızlığını…

Hoş bir yanılsama düşlerde her şey
Düello valsleri, yaşlı bebekler, ölümcül anne
Ve alışkanlığa dönüşür zamanla
Gözlerinizi kamaştıran her maske.

Leylaklar benzin kokusuyla tüter mi hâlâ
Kabukların altında işlerken eski yara
Her şey yankıdır bir celladın karısı için
Hele yasak şarkılar söylemek neşeli kuğulara.

Oysa aynada gördüğüm her kadının gördüğüydü
İçini görürsün bakışların sır kesildiği anda
Kalbimin dinmeyen ağrısı, sol kaşımın üstündeki perçem
Her şey benimle güzeldi, ayrılık da…

Kanayan göz(e)lerimin şırıltısıyım şimdi
Zümrüt ovalarıma aktım, dinginim
Şimdi tüm sevdiklerim Safo’yla elele
Sevgili hüznüm, göçmen kuşum, gönül şenliğim.

Elveda kör Tanrım, kalbimdeki kısır tohum
Elveda kiliseler, evlilik ayinleri, cenaze törenleri
Arzu çağında çan kuleleri yapın anılarımdan
Ama n’olur hiç mi hiç bağışlamayın beni!

Cansever Eyüboğlu


BÖLÜNMEYEN BİR SESSİZLİK İÇİNDE / Cevat Çapan

26/07/2010

BÖLÜNMEYEN BİR SESSİZLİK İÇİNDE

Öyle seviyor ki susmayı,
sözcükleri öyle seviyor ki,
lambasız kalabilir geceleri,
kışı uykusuz geçirebilir.

Esrikliğin
değişen yoğunluğu onun için her mevsim,
rüzgârlar
yoğunluğun dalga dalga esrikliği.

Derken gemiler yanaşıyor
-çok yorgun bir fırtınadan
bağrının rıhtımına-
sürgünden dönenlerle yeniden
yaşamak doludizgin.

Cevat Çapan


GÖZLEMLER : EDEBİYAT / Sedat Demir

25/07/2010

Edebiyat;

eşyaya ve boşluğa cömertçe anlam verir ve başka yapıtlarda kullanmak üzere bencilce geri alır;

mutsuz bir kralla yaraları açıkta olan bir köpeği sabaha kadar aynı yatakta tutabilir ve bu haliyle bile şehveti andırabilir;

belki çeviri şiir okumaya değil, çeviri roman okumaya izin verir. Ancak sadece çeviri okuyanlar roman yazamaz;

toplumsal olanı gözden geçirirken bireyin dünyasını yüceltir;

bazen kitleleri harekete geçirmiştir, bu doğrudur, ama bunu hiçbir zaman umursamamıştır;

hareket eden, olup biten, dönüşen ve kaidesinde duran her şey gibi politiktir, ama edebiyat üzeriden politika yapmak yüz kızartıcı bir eylemdir, dolayısıyla bir suçtur;

slogan ya da manifesto üretmez, ama mesleği bağırmak olanlar edebiyattan arsızca çalabilirler;

savaş başlatabilir, fakat hiçbir savaşı bitirmeye razı olmayan bir edebiyat da vardır, iyidir de;

okura, yaşaması için bir yol haritası sunar, orada kaybolması için;

konuşur, şaşırtır, ikna eder, sizi alır, ayaklarınızı yerden keser, dolaştırır, daha fazla yükseltir, şımartır ve sizi orada bırakabilir. Orada kalmanız sizin için iyi bir yazgı değildir;

bu dünyaya paralel bir evren kurar, kendi gerçeklerini sunar, inanırsınız ve inanmak zorundasınız;

sinemayı, fotoğrafı, tarihi ve sosyolojiyi içerir, kapsar, ancak onlarla bir akrabalığı yoktur, onları arzular sadece;

belki vatanı savunur, ama kurtarmaz, kurtarmamalıdır da;

hüzünle karıştırılan pespaye bir yalnızlıkla asla ilgilenmez ama kesinlikle güçlü yalnızlığın yanındadır;

öldürmez ve ayrıca ölümcüldür, onsuz bir ömür sürdürebilmenize rağmen yaşamsaldır;

kesinliklerle ilgilenmez, bu berbat mesleği okura bırakır, eğer okur kabul ederse;

karşınızda değildir, karşınızda olsa bile arkası dönüktür, isterseniz peşinden gidersiniz;

sorumluluk kabul etmez, yasalar karşısında bir çocuk kadar cahil ve masumdur;

yapanı reklam ajanslarına, gazete köşelerine sürükleyebilir, ama yazmaya böyle başlayanlar edebiyatçı sayılmaz;

dünyası çelişkilerle doludur, ancak bunların tamamı sizin yargılarınızdan bağımsızdır, sizi ilgilendirmez;

yazar ve okur için, ilk koşul olarak duru bir bellek, karmaşadan uzak bir evren algısı öngörür ve bu koşul yerine getirildiğinde gösterilmiş çabaya özveri bile denemez, olsa olsa zorunluluktur;

yandaş ya da yoldaş değildir, yol göstermez ve zira siz isterseniz yoldan çıkarsınız;
gülerek göz kırparken aniden sizi tokatlayabilir. Elbette buna hakkı vardır!

Üstelik;
Üzerine isim yazılmış kumsal, vapuru takip eden martı, kışa bırakılan park ve kenarında çocuk yüzü olan çiçek edebiyatın çöplüğündedir. Zaman zaman bu çöplük karıştırılabilir.

Okumadan yazmaya çalışanlar ya da bu şekilde yazılabileceğini savunanlar, kalem ve kâğıt verilmeden kütüphanelere, kitapçılara hapsedilmelidir.

Çoğu eleştirmen, Türkiye’de aslında başka uğraşıların profesyonelleridir ama bunu okurdan çılgınca saklarlar.

Bir fanatiğin ya da toplumun tiksindiği bir ahlaksızın eşsiz bir yapıtı masanıza bırakabilmesi an meselesiyken, herhangi birinin güzel şeyleri düşlüyor olması, onun da yakın değerde bir metin yazabileceğini asla göstermez.

Ayrıca,

Edebiyatın sınıfsal bilincin ve üstünde, daha yukarıda bir bilinci vardır, herkesin erişemeyeceği.

Edebiyatın ölçüsü yoktur, buna rağmen ölçüsüzlükten nefret eder.

Edebiyatın gözünüze bakarak söylediği yalanlar, ilk fırsatta telaşla kabul etmeniz gereken gerçeklerdir.

Sedat Demir


DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VURUN / İlhan Selçuk

21/07/2010


Mavi Güvercin : BARIŞ

21/07/2010

MAVİ GÜVERCİN ŞİİR ÖDÜLÜ  2010



ÜÇ KIZKARDEŞ / Rene Char

20/07/2010

René Char

ÜÇ KIZKARDEŞ


Mavi fener giysili sevgilim,
öpüyorum ateşini yüzünün
gizlice tat alan ışığın uyuduğu.

Seviyorum. Hıçkırıyorum. Canlıyım
ve senin yüreğindir
kızaran utkun zamanıyla
bu Sabah Yıldızı
durdurmadan önce savaşını takımyıldızlarının.

Yelden sakınan yelkene dönüşsün gövdem
senden uzakta.

I
İkincil zamanların vazosunda
Tebeşirdendi doğacak çocuk.
Çatallı yürüyüşü mevsimlerin
Otla koruyordu bilinmeyeni.
Bölünebilen bilgi
Hızlandırıyordu baharı sağnakla.
Bir hoş kokulusu ülkemizin
sürdürüyordu beliren çiçeği.

Sövdüğümüz haber,
kuşatılmış kabuk ya da kırağı;
Kuşatılmış hava, tutuşmuş kan;
Öpüşten giz yaratır göz.

Açık yola hayat veren,
Kasırga dizlere erişti;
Ve bu atılışla, gözyaşı yatağı
Doldu bir tek vuruşla.

II
Haykırır ve kaçar ikincisi
Dolaşan arıdan, kırmızı ıhlamurdan.
Sürekli bir yel günüdür o,
Savaşın mavi zarı ve gülümseyen bir gözcü
Sazı “İstediğim olacak” diye haykırdığı zaman.
Susma saatidir artık
Kule olma saati
Geleceğin göz diktiği.

Kendinin avcısı kaçar dayanıksız evinden:
Avı da izler onu artık korkusuzca.

Aydınlıkları yüksek, yepyeni sağlıkları,
İkisi de geçip giderler hiç anlamsızca
Kızkardeşler akıl etmez alıkoymayı onları
Bir kül ağız tıkacıyla beyaz ormanlarda.

III
Omuzundaki bu çocuk
Şansındır senin ve yükündür.
Orkidenin üzerinde yandığı toprak,
Usandırmayın onu kendinizden.
Çiçek kalın, sınır kalın,
Kutsal ekmek ve yılan kalın;
Kuruntunun biriktirdiğini
Hemen bırakır sığınak.

Ölsün tekil gözler
Ve bulgulayan sözcük.
Aynada yaltaklanan acı
Sevgilisidir iki kötü evin.

Omuz aralanır sert;
Görünür yanardağ dilsiz.
Zeytinin üzerinde parıldadığı toprak,
Her şey yok olur geçitte.

Türkçesi: Özdemir İnce