ALTIN ŞAİRLER ŞİİR SERGİSİ / 13. Kemal Özer

15/03/2010

ALTIN ŞAİRLER ŞİİR SERGİSİ / 13. Kemal Özer

18 Mart 2010, AKM, ANTALYA

ALTIN PORTAKAL ŞİİR ÖDÜLÜ / 2009


REMBRANDT IŞIĞI / Kemal Özer

14/03/2010

REMBRANDT IŞIĞI


O kaynağı gizli kalan ışık
yalnız Rembrandt’ın yakaladığı
ardımı bırakmadı bir daha
Boymans Müzesi’ni gezdikten sonra

Aramaya başladım
önüme çıkan Hollandalılarda
delip geçmiş de bunca yılı
bugünkü yüzlere yansımış mı acaba

Sormak istedim
yoldan çevirdiğim birine
değdiği zaman derisine avuçları
ıslanıyor mu başkalarının teriyle

Ezmiş olmalılar
diye düşündüm
ışığa dönüşene kadar onca rengi
kafatasından çanaklar içinde

Ve fırçası Rembrandt’ın
tanıklık etmiş çağına
ezilenlerin ışığıyla
aydınlatmış ezenlerin yüzlerini

Kemal Özer


DÖNERGÜN / Kemal Özer

10/02/2010

Kemal Özer

DÖNERGÜN

nerdeyse sabah olur ışığa çıkar orman
kılıcının ucunda yıllardır sakladığın
avlu değil çıkılan şimdi açılsa kapın
şimdi yalnız ormandır görünmeye ardından

adı kaçaktır şimdi sende ne varsa aşktan
şehre kadar ne varsa ürkütüp gözlerimiz
her gün aynı mavinin aynı dama sebepsiz
getirdiği bir bulut sakallar çizip duran

baktığın sarmaşıklar kaç yıldır senin bana
o ne vakit uyusak uykuya doğru olan
bırakıp gidiyorum çoğalırken duvarda

götürdüğüm bu rüzgâr ormana doğru burdan
senindir biliyorum uykumun saçlarında
ışıkla başlayacak ışıkla biten düşman


GÜL YORDAMI / Kemal Özer

23/01/2010

GÜL YORDAMI

herkesin başladığı onlar için bir gün
uzatılmış bütün iskemlelerden ayakları
herkesin yolunda onların ayakları
onlar yüzler binler düşmek zorunda olan

kapılarının önünü suluyor aylardan Pazartesi
sarışın kara kumral saçlardan kadınlar
hiç güzellikleri olmadı bakılsa anlaşılır
silâhtandır onların ağlaması bir gün

kuşlar mıdır onlar ki ellerinin altında
her kanatları ayrı haber
çay evi kapısından tanıyorum girer girmez
kalabalık oluyorlar daha ilk bakışta

şu bizim beğenmediğimiz korku
savaşırlık için onların açılan bir gül aralarında

Kemal Özer


Temmuz İçin Yaralı Semah / Kemal Özer

18/11/2009

OĞLUNDAN ÖKSÜZ KALAN
ANANIN ŞİİRİ

Ağaç desem ağaca assam sazını
hangi dalın kıvrımına güvensem

Yol desem yola sorsam nerdedir
kimden gelir kime gider bilmeden

Rüzgârı eğlesem suyu yormasam
yaramın azmasına küskün kalmasam

Bilen oydu hangi diken nereme
dokundukça kanatırdı acımı

Hangi özlem kimin için duyulur
kimi yoksun kılar kendi canından

Hangi ana ölür ölür dirilir
kendi oğlundan nasıl öksüz kalırsa

Bilen oydu ölse bile sözü yere indirmez
hangi ozan kucağına sazı alınca

ARTIK NE SEMAHLARI
NE ÇOCUKLARI SEYREDEBİLİRİM
DİYEN BABANIN ŞİİRİ

Tanımak demekti semah dönmeler
tanımak demekti ayaklar altında
döne döne sınandığını dünyanın
savurmak demekti tohumda uyananı
rüzgârda bekleyeni başaklarda devşirmek

Ayaklar ayakları çoğaltırdı onlar döndükçe
eller ellerde açılıp kapanırdı
soluklar kanatlanıp uçardı göğüslerden
deyişler deyişlere değdikçe hızlanırdı
biçilenler doğrulurdu biçildikleri yerden

Daha neler öğrenecekti kimbilir
semah dönen çocuklardan bu yürek
birer kırlangıçtılar ilkyazın habercisi
her biri bir yolculuk olacaktı gökyüzü denizine
kurtulup çıksalardı yalazın öksesinden

NESİMÎ

Yola çıkmak üzereydin Sivas’a doğru
ne söz kaldıysa son görüşmeden
hepsi dostlarının aklında Nesimî

Peki nasıl haberleşiriz demiştin
curayı bıraktıktan sonra elinden

Bir daha aradığımda sizleri
nerede buluşacağız demiştin

Ya bir adres verin ya ben vereyim
belli olmaz bu dünyanın işleri!

Bir daha aradığında Nesimî
nerde nasıl buluşuruz belli değil mi?

Dedin ya can gözüyle bakmış olursa
dedin ya benliğini yıkmış olursa

Öze dönüp uzak kalır yalana
maske takmaz, leke sürmez yaşama

Dedin ya hor görme yola çıkmış insanı
dünyayı onda bul, kendini onda tanı

Söyleyene kastedilse bile söz susmuş olmaz
derisinden ayrı düşer can küsmüş olmaz
yola çıkan yolda kalmaz Nesimî

SEHERGÜL

Sürekli kilit altında odası
yaşadığı ne varsa orada kalacak
kim anarsa ona açılır o kapı
içindekiler ona görünür ancak

Parmak uçları sürekli orada
hâlâ üzerinde el işleriyle örgülerin
göz kapakları çeyiz sandığında hâlâ
sabahıyla kaç uykusuz gecenin

Sesi orada, çiçeklerin beklediği,
günaydın demek için her sabah yeniden
her birini ayrı ayrı okşayan sesi
her biriyle ayrı ayrı dertleşen

Sevgisi orada, bebek fotoğraflarının
yan yana gülümsediği duvarda,
yeğenlerini onlarla tek tek kucaklasın
ansın diye her birinin adını bir fotoğrafla

Kim geçerse o odadan bilsin ki
ne varsa dokunacak onun da eline
uçuşan o kelebek titreşimi sürekli
yeni bir harf olacak yüreğinin alfabesine

SON SÖZ YERİNE

Her biriniz birer andaç
adınızla anılacak bundan sonra
söz vermek için yazılan bu şiirler

Mayısta açan gül adınızla anılacak
alanlara çıkan ses, anımsatan özlem
yarım bırakılmış bir yaşamı

Zaman adınızla anılacak Temmuza vardığında
yerinden oynayan ana yüreği
kapının her çalınışında

Adınızla anılacak körün gözünden
perdeyi kaldıran o alev
utancın yüzü yanıp durdukça

Birer adım olacak her biriniz
biri bitse bile bir başka yürüyüş için
yeniden başladıkça bu yaralı semah

Kemal ÖZER

(Temmuz İçin Yaralı Semah, Altın Portakal Şiir Ödülü, 2008)


S’imge : GECE

30/10/2009

gece

GECE Sayımızda Seçilmiş 19 düzyazı 53 şiir yer alıyor.


GECE

Kandilli yüzerken uykularda
Mehtâbı sürükledik sularda…

Bir yoldu parıldayan, gümüşten,
Gittik…Bahs açmadık dönüşten.

Hulyâ tepeler, hayâl ağaçlar…
Durgun suda dinlenen yamaçlar…

Mevsim sonu öyle bir zaman ki
Gâip bir mûsıkîydi sanki.

Gitmiş kaybolmuşuz uzakta,
Rü’yâ sona ermeden şafakta…

Yahya Kemal BEYATLI


HAVUZ

Akşam yine toplandı derinde…

Cânân gülüyor eski yerinde
Cânân ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde,

Mehtâb, kemer tâze belinde
Üstünde semâ, gizli bir örtü
Yıldızlar, onun güldür elinde…

Ahmet HÂŞİM


ONAR MISRA

II
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
Gözlerine yavaşça, yavaşça doldu akşam…
Göklerin ateşini kalbime boşaltarak
Benim içimde yaktı sanki gurubu akşam.
Senin kirpiklerinde bir damla oldu akşam.
Gündüzden, gürültüden ve kâinattan ırak,
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak,
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.

VIII
Karanlıklar içime dolan bir nur gibidir,
Yavrucum, karanlıkta sen de daha güzelsin.
Gözlerin yanan yeşil bir abajur gibidir,
Nefesin daha tatlı, daha uysaldır sesin,
Soluk, hafif bir ışık süzülür perdelerden,
Ancak muhayyilemde hatların tamamlanır.
Otlar nasıl güneşte filizlenirse yerden,
Arzumuz öyle siyah gecelerden alır hız;
Geceler içimize düşen bir kıvılcımdır,
Sonra bir yangın gibi yanar ihtirasımız.

XI
Eriyor fırtınanın hızı pencerelerde,
Soba ılık bir hava dağıtıyor içerde,
Ateşin karşısında yüzün kızıllaşıyor.
Yanan ince dalların hafif çıtırtıları
Bize unutturuyor dışarda yağan karı,
Saadet içimizden bir sel gibi taşıyor.
Ah bu kış geceleri, bu en güzel geceler!
Bir yığın sözden fazla tesir eden heceler:
Canım, kızım, yavrucum, benim bir tane yavrum,
Seni bilsen ne kadar, ne kadar seviyorum.

İnanmak, ah, bir çocuk saffetiyle inanmak…
Gözlerin, sevgilinin, dalınca gözlerine
Bütün muhabbetine ve bütün sözlerine
Nihayetsiz bir huzur hasretiyle inanmak.
Şüpheyi içerinde kırıp ta bir dal gibi,
İnanmak deli gibi, inanmak aptal gibi,
Her yalana kananın illetiyle inanmak..
İnanmak fazilete, şeytana ve ahrete,
Ve mesut olmak için inanmak saadete,
İnanmak, ah, bir çocuk saffetiyle inanmak…

Yaşar Nabi NAYIR

GECE İÇİNDE

Sıcacık bir yağmur siner
kara gecenin içine,
toprak somun gibi kabarır.
Tak tak vurulur kapıma,
kişner kapımda kır atım,
dünyam gümüşler kuşanır.

A. KADİR


GECENİNDİR

elbet kendisi korkar gecenin karanlıktan
çünkü korkusu karanlıktandır her gecenin

sabahın seher vakti var gecenin nesi var
üstelik ağması bir doğum gibi zor gecenin

ister mi kararsın bir yalnız çayır gibi
bilirim karanlık içine ağır ağır kor gecenin

suyu gizler adımlarını örter adamların
bütün dünyayı dolduran çocukları var gecenin

o bir iyi çarpandır elliyi binlere filân çoğaltır
yıldızını yak bak neler yaptığını gör gecenin

elbet kendisi korkar gecenin karanlıktan
ama aşk gecenin hüzün gecenin gökle yer gecenin

gece, büyük utku, sonsuz bilinen karanlıklara
aydınlıklara büyük bir tutkusu var gecenin

dost değildir sanılır her iki taraftan da
dostluğu bir de kendisine sor gecenin

dostluk gizlemektir korumaktır gecenin sözlüğünde
savaşçılar adına ellerinden öperim hor gecenin

Turgut UYAR

O GECE

O gece ben olmayacağım.
Utancımdan bakamadığım aynalarda
Güldüğünüzü görecek
Anlayacaksınız.

Her gece birinin olmadığı gecedir.
Gecelerinizi karıştıracak gitgide
Olmayanlarınızın çoğalması.
Benim olmadığımı duyduğunuz bir gece
Korkacaksınız.

Şimdiden düşünüyorum son kalanımızı
Son gidenimizin bu gecesinde.
Ama bir gece olacak, ortalarda bir gece..
İçinde siz de olmayacaksınız,
Ayrıca.

Özdemir ASAF

AYLI KARANLIK

saklı tuttun saklı tutmanı sevdim
en karanlığa açılan kapını sevdim
yüzümü döndürmek için az mı
denizler dalgalar az mı yangınlar bulutlar
geldi savruldu üstüme geldi yıkıldı

bir nice batık taşlara gemilerim
yıkılmış ağaçlara bir nice gölgelere
gemilerim dedim beni alır götürür
onun kıyısına bırakır onun ülkesine
koskoca bir uykunun ardında
bir ormanın ardında karıncaların

olmadı mı en çok onu sevdim
saçlarını kurutmağa yaz güneşi
olmadı mı ellerini sevdim gülüşlerini
ateşler yaktım ısındım karanlığında
yoluma çıktıkça gözlerinin akşamı
ne ürkek ne büyük olduklarının akşamı

sevdim çağrıladım ben seni geceler
günler yalnız olduğumun kıyılarında
aydınlığı sürüp giderken yan yana gelmelerin
dedim elleri kimbilir kimin elinde
saçları dudakları kimbilir kimin

Kemal ÖZER


GECE ve GÖLGE

Yine döndüm gecenin kalbinden kalbimde kör kuşlar
şehre bakan pencereyim ben
hayatın dışına düşüyor gölgem.
Gölgem ki hem ben hem başka biri, ama kim,
Gölgem ki aslında gövdem.

Ey! Saklı sözlerin büyüsüyle büyüttüğüm suret,
Durgun ve duru bir gölge görsen de ruhumu,
Tesellisiz bir kederdim bir vakit
————-bir vakit humma ve muamma
————-sessizlik bir vakit

Yine döndüm gecenin kalbinden kalbimde kör kuşlar
-bazen bir çocuk ağlar ya içimde sabaha kadar-
başını dayamış gecenin dizlerine odam

şehre bakan pencereyim ben
hayatın dışına düşüyor gölgem.

–Sahi anne! Sen hiç cocuk olmuş muydun eskiden?

Oya UYSAL

BABAM VE GECE

Dua et derdi babam, Allah’a yaklaşırsın
Üç defa öp başına koy bu yeşil geceleri
Aldanma gündüzün vahşi beyazlığına
Bahçeye bağışlama içindeki çiçeği

Gece ıslak saçlarını dualar eşliğinde
Gün ışığı perdeyi delene kadar tarardı
Bildiğim duaları unuttum da, unutmadım
Gündüzleri gece gibi yaşayıp giden babamı

Abdülkadir BUDAK

GECE

Geceyi kapımda bekletemem
Ya içeri odama almalıyım
Ya beraber dışarı çıkmalıyım
Geceyi kapımda bekletemem

Muzaffer Tayyip USLU

[BEYT-ÜL GECE]

Kadem kadem  gece teşrîfi Nâilî o mehin
Cihan cihan elem-i intizâre değmez mi
Nâilî-i Kadîm

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir
Müptelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat
(Laedri)

Şeb-I yeldâda uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Tâ ki Mecnun bitirir nutkunu Leylâ söyler

Yahya Kemal BEYATLI


BİR AY DOĞAR

Bir Ay Doğar İlk Akşamdan Geceden
(Nedem Nedem Geceden)
Şavkı Vurmuş Pencereden Bacadan
(Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş)
Uykusuz Mu Kaldın Dünkü Geceden
(Nedem Nedem Geceden)
Uyan Uyan Yar Sinene Sar Beni

(Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş Nasıl Edem Ben
Dağlar Haramı Açma Yaramı Perişanım Ben)

Yüce Dağ Başından Aşırdın Beni
(Nedem Nedem Yar Beni)
Tükenmez Dertlere Düşürdün Beni
(Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş)
Madem Soysuz Bende Göynün Yoğudu
(Nedem Nedem Yoğudu)
Niye Doğru Yoldan Şaşırdın Beni

(Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş Nasıl Edem Ben
Dağlar Haramı Açma Yaramı Perişanım Ben)

Aşağıdan Gelir Eli Boş Değil
(Nedem Nedem Boş Değil)
Söylerim Söylemez Gönlüm Hoş Değil
(Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş)
Bir Güzeli Bir Çirkine Vermişler
(Nedem Nedem Vermişler)
Baş Yastığı Kendisine Eş Değil

Dağlar Gışımış Yolcum Üşümüş Nasıl Edem Ben
Dağlar Haramı Açma Yaramı Perişanım Ben

(Anonim-Türkü: Malatya/Arguvan, Hasan Durak-İhsan Öztürk)


GÖRÜŞ GÜNÜ KONUŞMASI / Kemal Özer

12/10/2009

5003_97591282522_771092522_2021468_1930621_n

Görüş Günü Konuşması

Oğul ben senin görüş gününe
dağları devşirerek geldim
-bizim oranın dağlarını-
sevincimi ırmaklarda arıtarak
-bizim oranın ırmaklarında-
sabah yeliyle örerek saçlarımı
-bizim oranın sabah yeliyle-
o şimdi özlemiştir dedim
sesimi bizim oranın
çiçeklerine değdirerek geldim:
Nasılsın?İşte yıllardan sonra oğul
yüz yüzeyiz yine seninle
aramızda duruyorsa bu telörgü
sen de benim alnıma bakmalısın
dağılana dek birer birer bulutlar
görünene dek bizim oradan
senin için taşıdığım gökyüzü.
Bu telörgü durduramaz çünkü
ne senin bakışını ne benim
yeter ki gözlerimiz susmasın:
Nasılsın…Oğul ben senin görüş gününde
ninniler söylemeyi isterdim
-avutmak için uykusuz gecelerini-
türküler söylemeyi isterdim
-düğününe sakladığım türküleri-
nice ağıtlar düğümlendi boğazımda
-birer harman yangınıydı her biri-
söylemeyi isterdim yasak olmasa
bana kendi dilimizi kullanmak.
Ama bu da durduramaz oğul
ne senin söyleyeceğini ne benim
yeter ki bir tek sözcüğe sığsın:
Nasılsın!

Bir tek sözcükle alırım ellerini elime
-üşüdükçe ovalayıp ısıtmak için-
bir tek sözcükle basarım bağrıma seni
-en öksüz saatinde kuşluk vaktinin-
bir tek sözcükle duyururum öğütümü
-gördüğün zulum mayanı berkitsin-
bir tek sözcükle ulaşır sana dileğim
-gün devrilsin ama sen devrilmeyesin-
boşuna bunca zulüm, bunca yasak ve engel,
onları aramıza koyanlar utansın:
Nasılsın?!

KEMAL ÖZER