DOSTLUKLAR İÇİN DÜZYAZI / Cemal Süreya

30/09/2010

DOSTLUKLAR İÇİN DÜZYAZI

Erkekler arasındaki dostluklarda
Av anlaşması da var.

Kadınlar arasındaki dostluklar…
Siyah ve yer yer yıldız ışınlı
Bir kumaşın arkasında
Usulca dönen bir çiçek düşünürüm.

Biri lambayı avucunun içiyle kapar
Dünyanın ucunda sözcükler düşünürüm,
Berrak burun delikleri havada biri
Savunma ve içdökü koklar.

Savunmanın binbir gizi
Düzgün açılmış sigara paketleri
Ayakta duran pantolonlar,
Anılar ortalıkta dolaşır ve karmaşır.

Kurtarılmış zamanların
Sonsuz çay içilen
Oturma yerlerinde onlar
Dayanıklı ve yaklaşılmazdırlar.

Hele çocukluk dönemi dostluklarını
Güncel tutmayı bilen
Yaşlı kadınlar!

Kadınlarla erkeklerin dostluklarında
Kadın payı oldum bittim ağır basar
Dönmektedir yine o savunma çiçeği
Yine kumaş yine içdökü;
İnsan ilişkilerinin doruğunda
Patika erkencisi
Ve çekingen bir tılsım var,
Öğrenilse de hiçbir zaman çözülemez.

Kadınlar uçtadırlar,
Hele evli kadınlar.

Cemal Süreya


MAVİ YÜZÜ DOSTLUĞUN / Tayfun Çıvgıner

29/09/2010

MAVİ YÜZÜ DOSTLUĞUN

……………….Bir dostluk hastalığı senin şiirin
……………….sümbül diye genzine bastırırsın akrebi
………………………………………………Cemal Süreya

Aşk, kaç kişiliktir’ diye sordundu kumsalda
teknelerin güneşlendiği bir Temmuz öğlesi.
‘Bir dostluk kaldı’ diye bulutlanırken için
boğulduğun günlerin tuzları köpük köpük
mühürlendi genzinde, sır/atın dalgalara
gömüldü. Kulağın diplerde çınlıyor şimdi.
Kumlara gömülü ayaklarında karıncalar
ve dinmeyen bir uğultu. Tek bildiğin bu…

Şimdi gözlerin her şahinli beşikte aramaktan
yorulup evcilleşen ‘Büyük Saat’in akrebiyle
avutuyor seni. Adını yıllar önce unuttuğun
bir kumru, ‘dostuna yarasını gösterir gibi’
gülümsüyor başucunda, kirli tüyleriyle şimdi.
‘Bir derdim var, bin dermana değişmem’ diyor.
Ve maden gözlerine daldıkça susuz
sümbüllerin seviniyor. Tek bildiğin bu…

Her seçilmiş yalnızlık, kaybedilmiş dostluğun
gölgesinde büyüyor. Niye ürperiyorsun
‘en değerli vakitlerini’ ayırdığın günleri
düşleyince. “Acı kahve içer, tatlı severdi”
diye geçiyor içinden mavi mavi trenler.
Güz yağmurlarıyla siliniyor ikiz gölgen.
“Aşk, kişiliktir” diyen Can dostun, son siperde
‘gülünün solduğu akşam’ öldü. Tek bildiğin bu…

Tayfun Çıvgıner

(Mavi Güvercin, DOSTLUK)


DOSTLUK ÜZERİNE / Haydar Ergülen

29/09/2010

DOSTLUK ÜZERİNE

Dostum varsa düşmanım yok sayılır
çünkü dostluk unutturur düşmanların varlığını insana
bir dost kaç düşmana bedeldir bilmiyorum ya
bildiğim, dostluğun azı yeter, düşmanlığın çoğuna.

Hem az olmalı dost dediğin de
çok olursa neden bilmem korkarım:
ya dostlarım birbirine düşman olursa!
Bilmemeli öyleyse dostlar da birbirini
bilmek şüphe uyandırır bazen
dostluk konusunda, o zaman
dostluk da kalmaz çünkü dostlarım
dostun da, düşmanın da öyle ya
hamuru aynı hamur, mayası aynı maya
birinin teknesi tuzlu, suyu kalın
biri ince başak, sarı cümle, yüreği yufka.

Dostların çoğalması da iyiliğe sayılmaz
dostun bir pul kadar kıymeti kalmaz
az dost az taş, çok dost çok taş
hem sayılıdır kalbimizdeki odalar
hem kalbe sığmayan şey dostluğa nasıl sığar?

Kalbindeki cama bir taş değer, dosttandır
(‘kırılınca anlaşılır kalbin camdan olduğu’)
kalbin bahçesinde bir gül solar, dosttandır
dostun varsa taşı güle sayarlar, akşamı güne
dostum varsa sözümü şiire sayarlar, beni şaire
dostum var, öyleyse ölebilirim bile!

Haydar Ergülen

(Mavi Güvercin, DOSTLUK)


DOSTLUK İÇİN ALTIN SÖZLER

25/09/2010

Köle misin? Senden dost olmaz. Zorba mısın? Senin dostların olmaz.
NİETZSCHE

Ancak ihtiyacı olmayanın gerçek dostu vardır.
SHAKESPEARE

İki dosttan biri daima ötekinin kölesidir.
LERMONTOV

Dost, sizin hoşlanmadığınız kimselerden hoşlanmayan kişidir.
Anonim

Her şeyin tazesi, yalnız dostların bayatı makbuldür
Mektupçu AGÂH

Dostluk, verdiklerimizi unutmak ve aldıklarımızı hatırlamaktan oluşur.
Alexandre Dumas PERE

Dostluk, kanatsız aşktır.
Lord BYRON

Dost ya ikidir ya üç, ondan sonrası hiç.
Anonim

Dostluk aşka dönüşebilir, çoğunlukla da dönüşüyor.
Oysa aşk asla dostlukla bitmiyor.
Lord BYRON

Sabahın dördünde arayabildiğiniz kişilerdir dostlarınız.
Marlene DİETRİCH

Dostlarınıza, gerektiğinde kendilerinden el çekebileceğinizi belli edin.
Dostluğu pekiştirmenin en iyi çaresi budur.
SCHOPENHAUER

Üç gerçek dost vardır; yaşlı bir kadın, yaşlı bir köpek ve hazır para.
Benjamin FRANKLİN

Hiçbir güç, sizi bir düşmanınızla dostunuzun birlikte çalışması kadar sarsamaz.
Biri hakkınızda iftiralar ayarken öteki haberi kulağınıza ulaştırır.
Mark TWAIN

Aşktan çok daha trajiktir dostluklar. Çünkü, daha uzun sürerler.
Oscar WİLDE

Bir kadın bir erkekle ancak şu sırayla dost olabilir:
Önce arkadaş, sonra sevgili, sonra dost.
ÇEHOV

Gerçek arkadaşlık, konuşmadan bir saat birlikte olmak ve sıkılmamaktır.
Dınah MARİA

Dost, kendisine yakın olabildiğin ve yanında yüksek sesle konuşabildiğin kişidir.
EMERSON

İki dost birlikte çalışınca sevinçler paylaşılır, dertler ikiye bölünür.
Paul GALLİCO

Dostluk benim için evlilikten daha kutsal ve ebedidir.
Katherine MANSFİELD

Şarap içmek için binlerce dost bulunur, bir dostu da gam ortağı olarak sakla.
Genceli NİZAMİ

Dostum benim ikinci benliğimdir.
İsabel NORTON

Yaşamın en değerli armağanı dostluktur.
VOLTAİRE

Bir evin güzelliği onu ziyaret eden dostlardır.
EMERSON

Cennetle cehennem arasında karar veremiyorum.
İki yerde de değerli dostlarım var
Mark TWAİN

Dostluk; verdiklerimizi unutmak,
aldıklarımızı hatırlamaktan oluşur.
Aleksandr Duma PER

Dostluk, kanatsız aşktır.
Lord BYRON

Dostluk, daima tatlı bir sorumluluktur,
asla bir fırsat değil.
Halil CİBRAN

Dost, sizin hakkınızda herşeyi bilen ve hâlâ sizi seven kişidir.
(Anonim)


Mavi Güvercin : DOSTLUK

25/09/2010

NÂZIM HİKMET

(1902 – 1963)

DOSTLUK

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın.


ORHAN SEYFİ ORHON

(1890 – 1972)

VASİYET

Dostlarım, toplanın öldüğüm zaman;
Riyayı o günlük bir yana atın!
Tutunuz tabutun bir kenarından;
Bir derin çukura beni fırlatın!

Kalınca büsbütün sizden uzakta,
Vücudum çürürken kara toprakta,
Uzanın rahatça sıcak yatakta,
Yaşamak gururu içinde yatın!

Yüzyüze getirmez bizi asırlar,
Meydana vurulsun saklanan sırlar
Sayılsın şahsıma ait kusurlar,
Korkmayın içine yalan da katın!

Anlayım: Kimlermiş dost sandıklarım;
Muhabbetlerini kıskandıklarım?
Anlayım: Ne boşmuş inandıklarım?
Şu yalan hayatı bana anlatın!

Dostlarım, anmayın artık adımı!
Siliniz gönülden eski yâdımı!
Kırınız sonuncu itimadımı:
Ölünce bir daha beni aldatın!

AHMET KUTSİ TECER

(1901 – 1967)

DOST YÜZÜ

O şimdi bendedir her gün her saat,
Benimle bölüşür yalnızlığımı.
Onunla başlayan bu yeni hayat,
Yemekle bitmeyen üzüm salkımı.

Allahım, ne güzel şey bu dost yüzü!
İnsanın kalbine dolan bu bakış!
Ey çorak ruhlara veren bu süsü,
Ey gönül, sana alkış, alkış, alkış!

Gel dostum, yanıma otur, dizime
Koy sıcak başını. Konuşmayalım,
Bakışalım yalnız. Ama sen yine
Cevap ver: – Sevdin mi beni bakalım?

Gördüm yükselirken dudaklarından
Bir uzun hasrete benzeyen alev,
Şimdi ellerimi öpüp yalayan
Zavallı köpeğim diyor: “Beni sev!”

CAHİT KÜLEBİ

(1917 -1997)

DOST

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.

Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın.
Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın,
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

SAİT FAİK

(1906 – 1954)

KARLI HAVA

Sana dostluğumu içimden söküp
Bahçene dikmeliyim.
Meyvalar bol meyvalar,
…Yaz akşamları terleyen sürahilerdeki sular.
Burada; içimin sökülmüş, kurt üşüşmüş fidanlığında
Düşmanlıklarımın, hasetlerimin ve namussuzluğun
Sarışın, acı yeşil ağaçlarında
Zehir gibi bir kış akşamı
Poyrazdan masun bir kulübe göreceksin
Azizim sen, uzun bir yolculuğa çıkmışsın
Tipi birdenbire bastırmış
Uzaklardan mavi fenerli bir araba geçmiş
Yakınlarda bir at kişnemiş
Bir süvari; şarkısını birdenbire kesip
Yıldırım gibi uzaklaşmış
Ova; alabildiğine uzak, göz alabildiğine düzlük.
Seninkisi
Senin içinden koparmadığın—
Yeniden biten, çocuk dişleri misali
Dostluğun;
Bana şimdi gelirse
Böyle bir karlı havada gelecektir.
Fakat sen emin ol:
İçinden kalorifer yanan bir Avrupa otelinde
Banyolu, yatağı kuştüyü yastıklı bir oda bulacaksın.

BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

(1913 – 1975)

DOSTLUĞUMUZ

Dostluğumuz güzel bir kuştu
Alkanat morkanat belalı bir kuş
Otuz yıl nuh demiş kafeste durmuş
Kadrini bilmemişiz uçmuş
Uçar ayak olmayacak yerlere sıçmış
Oluyor böyle şeyler oluyor
Canıma değdikçe canım acıyor
Elime değdikçe elim yanıyor
Çok uzaklarda bir yer kanıyor
Ya olduğun gibi görün diyor
Ya göründüğün gibi ol
Dol karabakır
Dol karabakır
Dol karabakır
Olur mu böyle olur mu?’
Olur
Yersiz bir çalım bir azamet
Siktirici bir çalım
fiaşı bir kibir
Bir afra bir tafra
Ciğeri beş para etmez yersiz bir gurur
Olur böyle şeyler olur
Gururun bu kadarı ebegümecinde de bulunur

Dostluk dediğin güzel bir kitap
Hava gibi
Su gibi
Ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tad
Dostluk dediğin eşsiz bir kitap
Sevmediğin savfaları varsa
Atla
Sayfayı kökünden yırtmak şart mı
Dostluk dediğin kiralık at mı
Dostluk dediğin taksi mi
Dilediğin zaman açan mı
Dostluk dediğin çok nazlı bir kuş
Kapıp da kaçan mı
Gözünün bebeği gibi korumak marifet
Dostluk dediğin nadir bir kuş
Huyuna suyuna dikkat
Bir kez kuyruğu titretti mi
Diriltene mükâfat

Oluyor böyle şeyler oluyor
Her ahbaba dost denmiyor
Gitti mi bir kez gelmiyor
Dostluk dediğin nazlı bir kuş
Her kuşun eti yenmiyor
Dol kara
Dol bakır
Dol

Dostluk dediğin filfilli fistan
Her Allahın günü giyince insan
İster istemez aşınıyor-eskiyor-inceliyor
Eskidikçe tadına doyulmuyor
Nazdan nazik oluyor
Çiniden bilezik-
Bizler kadrini bilmedik
Hıyarca davrandın mı tuz buz-
Paramparça dostluğumuz

CAHİT SITKI TARANCI

(1910 – 1956)

İMKÂNSIZ DOSTLUK

Değil kardeşim, dal yeşil değil, gök mavi değil.
Bilsen! Ben hangi âlemdeyim, sen hangi âlemde!
Aklından geçer mi dersin aklımdan geçen şeyler?
Sanmam! Yıldız ve rüzgâr payımız müsavi değil;
Sen kendi gecende gidersin, ben kendi gecemde;
Vazgeç. Kardeşim, ayrıdır bindiğimiz gemiler!

CAHİT IRGAT

(1916 – 1971)

DOST

Değil kardeşim, değil
Gök mavi değil, dal yeşil değil.
………………….. C.S. Tarancı

İnan kardeşim inan
Gök mavidir, dal yeşil
Omuzun omuzumda
Nefesin nefesimde
Gökyüzünü yıldız yıldız
Dilim dilim bölüşürüz yeryüzünü,
Payına düşen dertler
Payıma düşer
Sen benim günümdesin
Ben senin gecende,
Bir ucu sende denizin
Bir ucu bende
İnan kardeşim inan
Aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler.

BEHÇET NECATİGİL

(1916 – 1979)

DOST

Dostumdu önceleri,
Göz nurunu kitaplara dökmek varken
Âvâre gezerdi caddelerde.
Dünya böyledir zaten,
Kadın olmasın ara yerde!

Bir varmış, bir yokmuş aramızdaki dostluk.
Kızına kıl kadar olsun göz koysaydım,
Derdim: buydu korktuğu.
Odama uğramaz oldu, semtimden geçmez;
Oysa bir ben vardım içli dışlı olduğu.


DOSTLUK ÜZERİNE / Sandra M. Lynch

25/09/2010

“Dostluk umuttur. Her dostluk girişimi dünya ile benlik arasında yaşamak adına girişilen çatışmaların ezici maliyetlerini biraz olsun hafifletme çabasını içerir. Hiçbir dış gücün dayatması olmaksızın, bir başkasına karşı duyduğumuz kendi içimizden gelen derin duygular, ona ilişkin gönüllü olarak edindiğimiz bilgiler, onunla paylaştığımız deneyimler, kısacası onun dünyasının tadı bizi bireyselliğimizin dar ve sıkıntılı dört duvarından kurtarır.
Dostluk, umutsuz bir dünyada bir umut ışığıdır ve emek ister. Bireyciliğin yaygınlaştığı, bireysel çıkarların insani duyguların önüne geçtiği günümüz koşullarında insani yanımızın çürümesini istemiyorsak, dostluğa düşünerek sahip çıkmalı onu basitleştirmekten kaçınmalıyız. Çünkü içimizdeki ‘yaşama sevinci’ diğer insanlara hissettiklerimizle azalır ya da çoğalır…”


Stoacılar, bilge kişinin, dostunu kendisini sevdiği kadar, hatta daha fazla sevdiğini düşünürlerdi; ve Aristoteles gibi, dostluğun siyasi cemaatin temelini oluşturacağı fikrini benimsemişlerdi.

Bir yurttaş için birinci derecede vatana bağlılığın geldiği iddiası örtük biçimde şunu göstermektedir: Aristoteles için olduğu kadar Cicero için de dostluk ancak dostun gereksinimleriyle devletin gerekli kıldığı şeyler çelişmediği takdirde siyasi hayatla örtüşebilirdi. Aristoteles gibi Cicero da bu tür bir örtüşebilirliğin ancak erdemli kişiler için söz konusu olabileceğini dile getirmiştir.

Cicero’nun yücelttiği dostluk, kişisel ve siyaset dışı bir dostluktur. Mutluluğu garantilemenin en akıllıca yolunun dost kazanmak olduğunu ve dostluğun insani bağların en önemlisi olduğunu vurgulayan Epikürcü yaklaşımı onaylar. Cicero şu soruyu sormaktadır: “Hayat kimin için yaşanmaya değer”

Bir dostun karşılık içeren duygularına kim arkasını dayamaz? Dostluğu, karşılıklı doğal çekime ve erdem sevgisine dayalı, karakter benzerliğinden kaynaklanan samimi bir ilişki olarak idealize eder ve şöyle tanımlar: Dostluk, “…kutsal ve insani her konuda tattı bir duygu birliği içeren ve buna nazik duygular ve bağlılığın da eklendiği bir ilişkidir.”

Eğer dostluklar ayakta kalacaksa, yalnızca kabullenmeyi ve dostu olduğu gibi görüp hoşgörü göstermeyi değil, bir dereceye kadar değişimi de gerektirirler ki bu hayati bir önem taşır. Aristoteles ile Cicero’nun erdemli dostların daima anlaşacağı hususundaki ısrarı, dostlar arasında farklılığa hoşgörü göstermenin önemini gözden gizler.

Michel de Montaigne, erdemli insanların dostluğunu övmekte, Aristoteles ile Cicero’dan da ileri gider. Bir siyasi ya da yurttaşça bağ olarak dostluk fikri, Montaigne için, Cicero için olduğundan daha olanaksız bir fikir gibi görünür. Kendisi çalkantıların ayyuka çıktığı bir dönemde yaşamıştır. Daha otuzuna gelmeden önce Fransız Katolik ve Protestanlar arasında dinsel iç savaş patlamıştır.

Cicero gibi, Montaigne de erdemli insanlarla -en yüksek ve üstatlara yakışır dostluklar- sıradan insanların bayağı dostluğu arasında bir ayrım yapmış ve ikisinin kurallarının birbirine karıştırılmaması konusunda uyarıda bulunmuştur.

Montaigne, elitizme ve özellikle onun yüksek dostluk fikrine dikkati çeker. Montaigne, La Boetie ile olan dostluğunun bölünmez bir dostluk olduğunu iddia eder. Bir insanın sadece bir tek böyle dostu olabileceğini ve La Boetie ile dostluğunun, “Böyle bir şans insana üç yüz yılda bir rastlar,” diyecek kadar nadir bulunan bir şey olduğunu düşünür. (Montaigne, kadınların böyle bir yüksek dostluğu kurabileceği ihtimalini daima göz ardı etmiştir.)

Aristoteles ve Cicero, erdemli insanların dostluğuna öncelik tanırken, ikisi de bu tür kusursuz ve gerçek dostluğa ilişkin çok daha geniş bir kavrayışa sahiptir. Aristoteles kusursuz dostluğu, iyi ve sırf onlar adına dostlarının iyiliğini isteyen insanların dostluğu olarak tanımlıyordu. Cicero gerçek dostluk üzerine, erdemli insanlar arasında her konuda tam bir duygu birliği, diye yazmıştı. Ne var ki, Montaigne’in iki ruhun birbirine karışması ya da iki iradenin kaynaşması olarak tanımladığı yüksek dostluk, bu önceki kavramların önüne geçmektedir.

Montaigne’in iki soylu dostun ilişkisinin, “iki ayrı bedende tek bir ruh” olduğunu iddia ederek, dost “benim kendimdir”, demesi, dostların özdeş olduğunu ima eder. Yalnızca iki kişi arasında olacağından, özdeşlik bir çeşit ikiz kardeşliktir. Aristoteles’in dostun bir başka, ikinci bir benlik olduğuna ilişkin iddiası da paylaşılan bir kimlik anlamına gelmektedir ve iki felsefeci de böyle bir özdeşliğe ulaşmanın övgüye değer olduğunda hemfikirdir. Bu tür bir kimlik fikri bünyesinde, benzerliğin dostluğun bir özelliği olduğu, yani dostların birtakım ilgi alanlarını ve kaygıları paylaştıkları anlamını barındırır. Gelgelelim yine dostluğun özelliği olan bir şeyi dışlar: Farklılığın kabulünü ve takdir edilmesini.

Ronald Sharp, Montaigne’in idealini, “yalnızca gerçekçilikten uzak değil, son kertede, dostların apayrı kimliklere sahip olabileceğini kabul eden ve onaylayan görüşten daha az idealist,” diyerek eleştirir. Sharp, büyük dostluklara dair anlatılan hemen her şeyin Montaigne’in bu iddiasını çürüttüğünü ileri sürer.

Aristoteles’in iki gerçek dost arasındaki özdeşlik ideali, Montaigne için bir kaynaşma şekline bürünür. Montaigne, dostların birbirlerine olan bağlılıklarının haklı olarak mutlak olduğunu ileri sürmektedir: “Onlar yurttaştan, ülkelerinin dostlarından ve düşmanlarından ya da hırs ve rahatsızlıktan daha çok dosttular. Kendilerini birbirlerine tamamen adamışlardı ve birbirlerinin eğilimlerinin dizginlerini tutuyorlardı.”

Böylece Montaigne, yurttaş dostluğunun çözülüşünün en son işaretini vermiş oluyordu. Montaigne, iki kişi arasında hayal edilebilecek herhangi bir çatışmada, dostluğun yurttaşlık ilişkisinin önüne geçmesi gerekliliğini vurgular. Bu, Cicero’nun, kişinin öncelikle vatanına bağlı olması gerektiğine olan inancıyla çelişen bir görüştür. Dostluk, yalnızca özel alanına taşınmakla kalmaz, diğer bütün bağlılık türlerinin de üzerinde bir yere konur.

Montaigne’in iki kişi arasındaki yüksek dostluğu safça bir tutumla göklere çıkarması, etkin olarak içinde yer aldığı toplumla tam bir çelişki içindedir. Montaigne’in La Boetie’ye ilişkin olarak çizdiği portre dostluk ve yurttaşlığın beklentileri arasında bir çatışma olasılığı olduğunu belli belirsiz de olsa ima etmektedir. Montaigne bir yerde paylama ve düzeltmenin dostluğun ana görevlerinden biri olduğunu ifade eder. Bu da, dostluk ilişkisinde en azından bir dereceye kadar, çatışma potansiyeli bulunduğunu kabul ettiğini göstermektedir: Ancak bu fikri daha ileri götürmez.

Bu analiz, ayrıca özel hayatta dostlar arasında doğacak potansiyel çatışmalar sorusunu ortaya atar. Oysa Montaigne’in bir karışım ve kaynaşma olarak dostluk ideali, bu olasılığı yadsımaktadır. Paylaştıkları çok şey olsa bile, dostlardan böyle bir kaynaşma talep etmek gerçekçi değildir. Daha da önemlisi, farklılığın teslim edilmesinin dostluk ideali ve pratiği içinde yer almasını engeller.

Modern, heterojen bir toplumun, bireylerin karşılıklı birbirlerine gösterdikleri anlayışa dayattığı sınırlamalar, modern dostlukların duygusal olarak derin olamayacağı ya da yoğun bir bağlılık sergileyemeyeceği anlamına gelmez. Daha çok, dostların birbirlerine gösterdikleri anlayışın sınırlarına uyum sağlama ve aralarındaki farklılıklara hoşgörü göstermeihtiyacını ortaya çıkarır. Dostlar ilişkilerinde bir dereceye kadar çatışmanın kaçınılmazlığını kabul etmelidirler.

Modern bireyin ilgi alanları, istekleri, ihtiyaçları ve sorumluluklarının çeşitliliği, dostlar arasında, özellikle de birbirini giderek daha iyi tanımaya başladıktan sonra, birtakım anlaşmazlıklara yol açabilir, Dostlar, daha kişisel meselelerde olabileceği gibi yasal, ticari, siyasi ya da çevresel konularda kolayca anlaşmazlığa düşebilirler. Bu nedenle, modern dostlar, dostluklarının sürmesini istiyorlarsa eğer, kendileriyle dostları arasındaki belli bir düzeye kadar olan farklılığa hoşgörü göstermelidirler; yani, dostlarının farklı ihtiyaç, istek ve sorumluluklarını en azından bir dereceye kadar kabul edebilmeli ve anlayışla karşılayabilmelidirler.

Dostluk bağlamında aynılık ve farklılık ara-sında gizli bir gerilim vardır. Dostların ortak pek çok yönü vardır, birbirlerinin varlığından hoşlanır ve sık sık birlikte eylemler gerçekleştirirler, fakat birbirleri için duydukları ilgi ve kaygıda içtenlerse eğer, ayrılıklarının da farkında olmalıdırlar.

Kadınlar arasındaki dostluğun bu görüşe uymayacağını ileri sürecek olanlar vardır. Elbette, Montaigne gibi, olumsuz yönde, kadınları açıkça dostluk olanağından dışlamış olanlar da vardır.

Dişil dostluk dünyası büyük ölçüde görmezden gelinmiş ve gözden çıkarılmıştır. Pauline Nestor, 19. yüzyılın ortalarında, İngiltere’de, kadınların dostluk ve cemaat kapasitesi konusunda yapılan bir tartışmadan söz eder. Görünüşe göre kadın ilişkilerinin sığ, zorlama ya da marazi olması önlenecekse, erkeklerin bu ilişkilere karışmalarının gerekli olduğu düşünülmektedir.

Bu önyargı, kadın dostluğunun erkeklerinkiyle karşılaştırıldığında, zorunlu olarak yetersiz olduğunu ima eden başkaları tarafından da desteklenmiştir. Örneğin, Simmel, kadınların dostluğa karşı erkeklerden daha duyarsız olduğu, bunun da onların daha az bireyselleşmiş cinsi temsil etmelerinden kaynaklandığını iddia etmiştir. Yani, kadınlar arasında, genelde erkeklerden daha az çeşitlilik gördüğünü söylemek istemiştir. Simone de Beauvoir bile kadınların dostluk kapasitesini hedef almıştır: “… dişil dostluklar… erkekler arasındaki ilişkilerden tür olarak çok farklıdır. Erkekler birer birey olarak iletişim kurarlar… oysa kadınlar birer dişi olarak paylarına düşenle kısıtlanmış ve içkin bir suç ortaklığıyla birbirlerine bağlanmışlardır.”

Buna karşın, kadın ilişkilerindeki şefkat ve sempati unsurunu vurgulayan, hatta idealleştirenler de vardır. Bazılarına göre, gerçek dostluğun tadını çıkaran belki de sadece kadınlardır, çünkü sadece onlar dostlarıyla tamamen özdeşleşebilirler. Bu çeşit bir vurgu da özdeşlik ve kaynaşmanın altını çizen dostluk modellerini akla getirmektedir. Ancak bu görüş, kadın dostluğunu, bakıp büyütme, kabul etme, işbirliği ve destek vermeyle tanımlanan karşılıklı etkileşimlerle kısıtlama tehlikesini taşır. Kadınlar, dostluklarında, bir karşılıklı kollama ve bağımlılık etiği kurmaya zorunlu hale geldiklerinden dolayı, bu tür ilişkilerde, bireyselliğin dışavurumu destek görmez ya da bozguna uğratılır. Kadın dostlar arasında özdeşlik, karşılıklı bağımlılık ve desteği özellikle vurgulama, kadınların birbirlerinden farklı olabileceğini göz önüne almadığı ya da bireylerde değişime olanak tanımadığı için dostluk ilişkisini zayıflatır. Bu da, kadınları ilişki içinde yutulmaya, sürekli başkalarını ve onların isteklerini hesaba katmakla geçen bir hayata mahkûm eder. Son derece idealleştirilmiş ve baskıcı bir unsur taşıyan, kendinden feragat edereek yalnızca ötekilerle ilgilenen, anne olarak kadın kavramının kadınlar arasında katlanarak çoğalmasına neden olur. (…) Dostluklar, her bir dostun sırf onun adına ötekine duyduğu sevgi ve ilgiyi gerçekten yansıtacaksa, dostlar arasında özdeşlik ve bütünlüğe yapılan vurguyla her bir dostun ihtiyaç ve isteklerinin dışavurumu ve yerine getirilmesi arasında bir denge kurulmalıdır.
Dostluk, ulaşılan bir hedeftir: Bağlı olduğu denge unsuru asla basit bir biçimde verili değildir, daima korunmalı ve yeniden üretilmelidir. Özdeşlik ve farklılık arasındaki gerilimle uğraşmak dostların işidir. Gelgelelim, bu, duyarlılık, algılama yeteneği, cömertlik ve dürüstlük gerektiren bir başarı olarak niteleniyorsa da asla bir görev olarak nitelenemez. Kant’ın dediği gibi, görevimiz olduğunu düşündüğümüz için değil, bunu istediğimiz için, dostluklarımızın sağlam kalmasına çalışmalıyız. Bu istek de, öncelikle başkasının ihtiyaç ve isteklerini yerine getirme amacıyla değil, sırf dost adına dosta duyulan ilgiden kaynaklanmalıdır.

Ne var ki, dostların kendi çıkarlarını dışavurması, onların özellikle paylaştıkları ortak şeylerden tat almalarıyla, her birinin bireyliğini ötekiyle uzlaştırması arasındaki dengenin kurulması ve korunmasında zorunlu bir rol oynar. Farklılığı kabul etme ve onunla uzlaşmaya gönüllü olma, dostluk açısından, duygusal derinlik ya da dostunu kollama ve ona duyarlılık gösterme yeteneği kadar önemlidir. İnsan, özellikle modern dünyada ötekini anlamanın sınırlarını kabul ederek dostunun ayrılığı ve bağımsızlığına saygı duymalıdır.

Sartre’ın her türlü kişisel ilişkideki kaçınılmaz bir olgu olarak öne sürdüğü, dostların karşılıklı birbirlerinin ayrılığını tanıma olgusu olmaksızın modern dostlukta altı çizilen özellikler -seçme özgürlüğü ve duygusal bağlılık- dostluk ilişkileri için bir tehdit haline gelebilir. Çünkü idealleştirilmiş dostluk kavramlarının vurguladığı samimiyet ve özdeşlik duyguları yanlış anlamalar ve anlaşmazlıklarla zedelendiğinde, bu, bir dereceye kadar kopması kaçınılmaz bir fırtınanın kabulü yerine, o ilişkinin bitmesi demek olabilir.

Birçok bakımdan ona karşı çalışan bir dünyada, dostluğun yalnızca olanaklı değil, aynı zamanda var olması hiç de önemsiz değildir. Bu, dostluk ihtiyacımızın derinliğinin bir kanıtı olduğu kadar, kendi acil kaygılarımızın ötesine geçerek başkasının kaygılarına yanıt verme kapasitemizin de bir kanıtıdır. Bunu hem ihtiyaç hem istekten dolayı yapıyor olmamız, ahlâkî varlıklar olarak doğamızın ümit dolu bir tablosunu ortaya çıkarmaktadır. Dostluk, tercihe dayalı bir ilişki olması dolayısıyla kesinlikle ahlâkî yaşamdaki son söz değildir, ama başlangıca ait ve ilksel olanlardan biridir.
……………
Egoistin ‘dost’unun sadece onun bir uzantısı olmasında yatan anlam, gerçek dostlukta kişinin kendisinden ve kendi çıkarlarından ayrı olarak dostunun ve onun çıkarlarının değerini takdir etmesinin önemini vurgular. Dost adına dost için kaygılanmak bu iki çıkar grubunu ayırmayı ve ikisinin de hakkını gözetmeyi gerektirir. Oldukça popüler olan, dostların karagün için olduğu fikrinin aksine -“Gerçek dost sana muhtaç olan dosttur”- Nietzsche bir keresinde dostlar arasındaki bağı yaratan şeyin insanın dostunun iyi talihini takdir edebilme yeteneği olduğunu söylemiştir: “Kederli zamanda anlayış göstermek değil, sevinçli zamanda dostluk etmek insanları dost yapar”.

Dostunun iyi talihi karşısında imrenme ve rekabet duygularına kapılmayan ya da dostunun heyecanını ve sevincini azaltmadan bu duygularla başa çıkabilen bir insan gerçekten dostunu düşünebilme yeteneğine sahiptir. Bu yetenek ya da karakter özelliği dostluktaki herhangi bir görev ya da sorumluluk duygusunun dostlardan talep edebileceği bir şey değildir.

Dostluk, karmaşık ve hassas bir ilişkidir, çatışan talepler kolayca bu ilişkinin gerilmesine yol açabilir. İlişkide, iki taraf için de kabul edilebilir olan bir dengeyi sürdürmek için karşılıklı konuşup anlaşmayı ve uzlaşmayı gerekli kılar. Bu hassasiyet, vurgunun en azından modern Batı toplumunda, bireyin üzerinde olmasıyla ve bununla ilintili olarak ritüel ya da daha resmi ilişkilerde açık biçimde ortaya konan gereklilikler ve görevler konusunda çekilen yoksunlukla açıklanabilir. Modern aşk gibi, dostluk da sürekli bir duygusal bağlılık talep eder. Oysa daha resmi ilişkiler bunsuz da kalıcı olabilir. Bu bağlılık geçip gittiğinde, dostluğu ayakta tutmak için yapılabilecek hemen hiçbir şey yoktur.

Sandra M. Lynch

Türkçesi. Ferma Lekesizalın