YAKAR MI NÂME-BERİN… / Nâilî-i Kadîm

31/01/2010

NÂİLÎ-İ KADÎM

(? -1666)

YAKAR MI NÂME-BERİN…

Yakar mı nâme-berin yoksa yâra değmez mi
Niyâz-nâmemiz ol gam-güsâra değmez mi

Bizi unuttu mu yoksa peyâm-ı sıhhat-ı yâr
Bu memlekette garîb-üd-diyâra değmez mi

Bir âşinâlığı ol mâh-ı çâr-ebrûnun
İki cihanda da ömr-i dû-bâra değmez mi

Bahârı n’eyleriz ol gül-izâr-ı gonce-femin
Gülüp açılması bin nevbahâra değmez mi

Ne denli saklasan ey köhne pîr-i nâ-bâliğ
Tecemmülün yine mîrâs-hâra değmez mi

Kadem kadem gece teşrîfi Nailî o mehin
Cihân cihân elem-i intizâra değmez mi


DIŞARDA KAR / Behçet Aysan

31/01/2010

BEHÇET AYSAN

(1949 – 1993)

DIŞARDA KAR

kar yağıyor dışarda
sokak lambasına düşüyor
ve serçeler
üşüyor

kenarları hafifçe yanmış
sayfalarına kan
sıçramış
bir kitapta
nazım hikmet
okuyorum.

dışarda kar yağıyor
ve dağ lokantasına
gidiyor
zengin
kasabalılar.

kar yağıyor dışarda
mektubun yeni gelmiş
istanbul
kokuyor.

dışarda kar yağıyor
seni seviyorum.


VAR GİT ÖLÜM… / Karacaoğlan

31/01/2010

Karacaoğlan


VAR GİT ÖLÜM…


Ölüm ardıma düşüp de yorulma
Var git ölüm bir zaman da gene gel
Akıbet alırsın komazsın beni
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Şöyle bir vakitler yiyip içerken
Yiyip içip yaylalarda gezerken
Gene mi geldin ben senden kaçarken
Var git ölüm bir zaman gene gel

Çıkıp boz kurtlayın ulaşamadım
Yalan dünya sana çıkışamadım
Eşimle dostumla buluşamadım
Var git ölüm bir zaman da gene gel

Karac’oğlan der ki derdim pek beter
Bahçede bülbüller şakıyıp öter
Anayı atayı dün aldın yeter
Var git ölüm bir zaman gene gel


3 Şiir / Nahit Ulvi Akgün

31/01/2010

NAHİT ULVİ AKGÜN

(1918 – 13 Kasım 1996)

BİRİSİ

Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda
Senin gözlerinde ışıldıyor
Benim dilimin ucunda

KÜÇÜK HANIMLAR

Faytona binmiş küçük hanımlar
O ne gülüş, o ne kahkaha
Fayton geçer çarşı içinden
Kunduracı bakkal çıkar kapıya

Küçük hanımların boyalı dudakları
O ne eda o ne çalım
Durur bakar işçi kızlar
Dağılma vakti fabrikaların

Faytona binmiş küçük hanımlar
Atmışlar bacak bacak üstüne
O ne baylanlık o ne çapkınlık
Durur durur bakar delikanlılar

DUYULARA ÖVGÜ

Beden ölür ruh yaşar diyorlar
Ben yaşayamam yapayalnız o kadar
Gözüm olsun isterim bakmak için
Elim olsun isterim okşamak için
Ağzım dilim burnum kulağım
Caddeleri seslendirsin ayağım


İKİ KANUN AYININ ŞİİRİ / Aragon

31/01/2010

Louis ARAGON


İKİ KANUN AYININ ŞİİRİ

Benim aşkım tıpkı bir menekşedir, mor, diş izleri gibi
Aşkım işler yüreğime çıplak ayağın kumlara gömülmesi gibi
Suyun derin öpüşleri susamış gibi hep onun izini gözler
Aşkım benim o dingin gece yarısıdır ülkeden ülkeye gider
Sensin benim aşkım, gümüşlenir odalarda aynalar senin sayende
Biricik aşkım, dalgın aşkım, hava gibi ve sanki değişen gölge
Diri aşkım benim, sümbül adımlarıyla yaşamımda yürümektedir
Güzel aşkım, ki rengi yüreğimin boyadığı biricik renktedir
O uzun gece gömleğinde, yakan aşkım benim, ey kadınım
Alevlerin okşamak için toprağa yayılması gibidir cânım
Acımasız aşkım, dokunur dokunmaz dağılan bir çiçek demeti
Aşkım benim, titrek dudaklarımın yedi iklimde izlediği
Aşkım benim, bütün diller onun için bağrı açık gömlektir
Yumağı karışmıştır cümlenin ve iki eli böğründe bir haldedir
Aşkımın eşiğinde çünkü dil unutur bütün hile ve oyunlarını
Başka bir sözcüğüm de yok bu kapıda söylemek için aşkımı
Kim anlatabilir ki gün ışığı nedir ve nasıldır bir köre
İşte şiir de ölür böyle sevdadan aşk sözleri söyleye söyleye
Can verir tıpkı, ayın son çeyreğinde bir yılın bitişi gibi
Anıların çürüyüp küflendiği şarkısız bir ülke gibi
Yazdım ben bu dizeleri dipsiz uçurumunda mutsuzluğumun
Acıdan kıvranırken yarından umutsuz birine benziyordum
Bulamayan kazıtmak için bir anlamlı yazıt mezar taşına
Güllerin ölümüne benzeyen o iki sözcük Aşkım benim’den başka

* Aralık ve Ocak ayları anlamına gelen Arapça “Kânun” sözcüğü özgün şiirde yer almaktadır.

Türkçesi: Özdemir İnce


AŞK / Ercüment Uçarı

31/01/2010

ERCÜMENT UÇARI

(1928 – 22 Ocak 1996)

AŞK

peruda aşk
bir kuğu boynu gibi büyür
yasaktır
erkek ve kadının çirkinliği

bir deneydir aşk
bütün sıkıntımın üzerine yemin ederim ki
şarap
aşkın soluğudur

aşk bir askerdir sabahları
yalnız ve hüzünlü
pazarlarda pazartesilerde
kardelen çiçekleri gibi

türkiyede
sıcak akdenizde
gemicilerin gözlerinde zebercet taşı
kırlar›n ve böceklerin ötesinden

üç harf
çatısını çiziyor
kırmızı kiremitli bir evin

kuşlar kuşlar kuşlar
sıcak ülkelerden kutba
kutuptan ege denizine
adalar çiziyor
beyaz yeşil günlerinde
gözbebeklerinden

kan ve kalemle onarılmış
korkuyu yok eden bir çağda
fenikeliler araplar türkler
umutlu bir portakalı büyüttüler
sapsarı güneş gibi
babilin asma bahçelerinde

üç harf yüzünden
yasaktır
erkek ve kadın çirkinliği


ZAMAN/SIZIM / Nilay Özer

31/01/2010

NİLAY ÖZER

(1976)

ZAMAN/SIZIM

II. ZAMAN FOTOĞRAFLARI


gözleriniz kalıyor isterseniz gidin siz
gözlerinizle ördüm çatısını zamanın
meleğim adınızı unutursa felaket
ölümlü olur herkes artık anılmadığı gün
gözleriniz kalıyor isterseniz gidin siz

işte mavi elbiseniz yine bulutsuz
hatırlıyorum serçelerin elçisiydiniz
gözleriniz kalıyor isterseniz gidin siz

bakın burada kimseler yaşlanmıyor
giden de kalan da sesinden yoksun
anların güler yüzlü ablukasından
albümlere sızıyor o solgun yalan
bakın burada kimseler yaşlanmıyor

işte çocukluğum işte bi’ barış boyum
işte masal ninem ve gelincik şurubum
bakın burada kimseler yaşlanmıyor

uzaklar şiir bekler isterseniz gidin siz
ben burada kalıyorum bu fotoğrafta
hummalı bir ilk aşk kırıklığıyla
severdiniz beni de çocukluğumu sevseydiniz
gözleriniz kalıyor isterseniz gidin siz…


TEMBELLER / Neruda

31/01/2010

Pablo NERUDA

TEMBELLER


Hangi akla uydular, hangi akla
Ne geçti ellerine üstelik
Ay’a uzay gemileri atmakla?
Bulurlar mı umduklarını sanki
Güzelim göklerin canına okumakla

Oysa olgun çağında üzümlerin
Toprağın karnında can bulur şarabın kanı
Denizlerle sıradağlar arasında

Şili’de şimdi kirazlar oynaşır
Esmer, gizemli kızlar türkü çığırır
Bir akarsu yalazlanır gitarlarda

Yaratır buğdayın mucizesini
Güneş, kapılara bir dokunmakla

İlk yudumu al’dır şarabın
Tatlıdır alyanak bir çocuk kadar
İkincisi güçlü yapar adamı
Gemici türkülerince güçlü yapar
Üçüncüsü bir kırmızı zümrüttür
Hem ateş, hem gelincik birarada

Evimin hem toprağı, hem denizi var
Kocaman kocaman gözleri kadınımın
İri yaban fındıklarını andıran.
Gece inince, deniz usulca
Giyinir yeşiller, beyazlar
Ayışığı köpüklere vurur da
Deniz yeşili kızlar gibi düş kurar

Evrenin böylesi nerde var?

Türkçesi: Hilmi Yavuz


3 Şiir / İlhan Demiraslan

31/01/2010

İLHAN DEMİRASLAN

(1928 – 25 Kasım1980)

BİR AŞKTAN SONRA ŞEHİR MAHZUNLUĞU

Bu kadar büyük değildi şehir
Gökyüzü kapalı değildi
Böyle sessiz değildi insanlar
Parklar da sıkmaya başladı beni
Anlaşılan bir şey var.

Ağzıma koymamıştım içkiyi
Zamanla türlüsüne alıştım
Bilmediğim şeydi kadınlar
Ah!. ben hiç böylesine mahzun olmamıştım
Şimdiye kadar.


BEKÂR

Ben bir bekâr adamım
Param yok ki karım olsun
Geceleri şeytan girer rüyama
Sağ olsun.

GÜNBATIMI

Denizde boğulan bir çocuk başı gibi
Söndü mor bir alacalık dorukta
Güneş artık rakı burcuna girdi
Ve yüreğim yüzündeki o tanrıça hüznüne.


DİZE ANTOLOJİSİ – III / İnsan Şiir Defteri

31/01/2010

İnsan Şiir Defteri, Temmuz-Ağustos 1998 Antalya


bir şiire başlarsın birini bitirmeden (…)
sevmek için geç ölmek için erken
Attilâ İlhan

Ben hiç rastlamadım gidiş- / dönüş bileti alan bir kadına
rastlarsanız bakın yanında bilet / gibi kıvrılmış üzgün adama
Hafız (Haydar Ergülen)

İnsan bu: Hiçbirşeyle bir sonrasızı tanır
Tanıyınca gönenir / öncesizi kuşanır
Ahmet Necdet

Fırınlanmış bir meşe tahtasında
Yıkasalardı seni yeşerirdi.
Vecihi Timuroğlu

Yeni başlayan kar gibi / Ömrüme düşüyordu yıldızlar
Kandiller içinde sevgilim, kandiller var.
Metin Güven

uzun upuzun bir çığlık edindim
karışsın içine alsın hem içimi hem geceyi
Adnan Azar

Zaman sıkılıyor / Aynı şeyi görmekten
Gonca Özmen

Buzun suya dönüştüğü yerde
penguenimin cansızlığını örtüyor / hırkası Edip’in.
Kadir Yüksel

bu şiir yazıldığı gibi okunmalı / bu hayat bilindiği gibi yaşanacaksa,
yani hüzün dediğim yalnızca bir küfürdür
ve küfür bir karanfilin ağzına ne kadar yakışırsa
küçük İskender

Dönmeyeceksen sakın benzeme kuşlara
Tuğrul Ediz

Sahi, mentollü bir suç olup da günaha uyusak
Hüseyin Alemdar

Kalp, inleyişinden tanınır
Bir öpünce, bir de kırılınca
Mahmut Temizyürek

Umay. İç içe iki yay / gibi hâlâ ay
Hüseyin Ferhad

Harflerin gülüştüğünü senin adında gördüm!
Haydar Ergülen

yoksul bir gün yarının kumbarasını açar
yeni elvedalar satın alır benim için
Nilay Özer

öyle ağır yalnızlığı herkese vermiyorlar
Attilâ İlhan

Derleyen: Hüseyin Cahit