HAYZ / Emel İrtem

30/01/2010

Emel İrtem


HAYZ

Bir vazoda azarlanmış gül: Yaz
duruşu mağrurluğundan incelmiştir.
suretinden geçerek madamın
atlar ve kelebekler içinde yaz,
buharlaşıp gülden silinecektir.
ayazımda kalmıştır yaz; Gülpervaz

derim. Yahut yaprakları mevsimin,
dökülmeye başlar madama
o güzleri sever perdesiz yazın.
aslını gül yapmış gibidir.
necef taşları yer acıktıkça; Taşperdaz

derim. gül ekşir saçlarında madamın
pilâki ve tarçın kokusu içinde yaz
yanmaya başlar ve giderek güz olmaya
madamsa pastoral bir aşk zaten
resimlerde gençkızlığı kanar
sık sık tekrarlanır geçmiş; Şiirperdaz

derim. Dün beni öptü de madam
göğsünü yarıp vazodan döktü
Ben, kan/hayz derim.
O, virgülperdaz der, utanır, eğilir.


GÜNÜMÜZ TÜRK ŞİİRİ 1998 – 1999

28/01/2010

1998 ‘İNSAN’ ŞİİR YILLIĞI

’98’den ’98 Şair, ’98 Şiir


AKŞAM VE HİÇBİRŞEY

ordular, sen onlardan birisin:
çulunu ser çöle, yüzün’ bana dön!
ko gitsin gülünü, sözün’ yele ver!
hüzün gibi misin? evet gibi’sin…

farkında ol artık, kalpte sökükler;
aşklarsa, âh, yama üstüne yama;
bir kumaş, eprimiş, havı dökülmüş;
kendini bir teyelle tuttur akşama…

işte hepsi gittiler, boş kaldı herşey,
bak, yalnızlıklar da yol aldı epey,
neden şimdi beni kendine çeker
şu benim yüzümdeki hiçbirşey!..

HİLMİ YAVUZ

AYDINLIK

Kararlı biri var omzumda
Ağırlıksız biri
Oraya ulaşıyor nereye gitsem

Yıllar sonra yolcusuydum uzakların
Uçuverdi birdenbire
Anladım aydınlığın yenyüzünde kaldığını

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

BENİ BİR YAZA GÖMDÜLERDİ BİR ZAMAN

Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman
Her yer olabilecek bir kuytulukta
Bir kadın vardı bir balkonda
Sesinde yaralı bir gül olan

Hayat ve mevsimler aynı şeydi
Uyku kadar derin bir suda boğulurken
İlkbahar kekeleyerek geldi
Kırık çocuk gülüşlerinden

Deniz oracıktaydı ve buğusu
Eriyorken havada sesler
Her şeyin bir büyü oluşturduğu
Gizemli kokular ve gülüşler

Beni bir yaza gömdülerdi bir zaman
Annem olan bir sessizlikte
Belki de onun kalbidir açan
Derin bir gülün içinde

ATAOL BEHRAMOĞLU

BOĞULMAK

Boğulmak benim hünerimdir
Yağmurlara uzak o topraklarda
De ki öldü bu adam
Halk diktatörlüğünün birinci yılında

Boğulmak benim hünerimdir
Su geçirmez şemsiyeler gibi kollarımı açıp da
Yeni geldim, kurundum, söyle ne oldum
O mel’un yalnızlığın çorak sayfasında

Kendimi koşuya saldığım bir mevsimdir
Yağmur beni kovalar, ben yüzümü yıkarım
Kirliyim, arınmam, üç beş kadeh atarım
Üstüne de bir cigara yakarım, ben adam olsam

Derin uçurumlara tutkun bir ağaç gibi

Boğulmak hüner midirah, bir elimi tutsan.

AHMET ERHAN

FOTOĞRAF

Annem bana göğsünden
esvap dikmiş, aynı ipek
kumaştanız; gömleğimiz
tıpkı renk, babam bize
kanat germiş.

Meğer benim bir yaşım!

* * *

Ben şimdi kalsam da
kalamam; savrulur-
güzel geçmiş; kol desem,
kanat eprir; ipek de-
çürür, zaman da… Annem,
kendisiyle konuşur.

* * *

Hünerine bereket!

Beni yine doğurur.

Babam buna sevinir.

SİNA AKYOL

REQUİEM

………………………………..Dr. Mehmet Şen’e

Boynum kıldan ince ölüme
– Değil mi ki şol illetten iğne ipliğe dönmüş bedenim-
Ve ölüm ki benim bu ölümlü dünyaya gelmemle
Beraber dünyaya gelen maşallahı var oğlum,
Ona ben analık ettim, onu ben elimde büyüttüm
Onu şu kadarcıktan bu boya ben getirdim
Yedim yedirdim, içtim içirdim, kustum kusturdum
Onu sütümle, onu kanımla, onu aklımla besledim
Nereye gittiysem, ölümüne kadar yanımda götürdüm
Ne zaman aşkımı öpsem, ona da öptürdüm
Ben gençken o da gençti, ihtiyarım o da ihtiyar
Siperlerde omuz omuza döğüştük o diyar bu diyar
Kimi de nefsimizle barışık-bahtiyar mı bahtiyar
Şiir düzerken tüy kalemim oynatırdı kıyısından
Onu unuttuğum da oldu, ölümcül mü ülümcül bir ihmal!
Hatırladığımda ama, öyle yarım yaşadığıma bin pişman
O denli unutkanlıklarım için mi şimdi bu intikam?
-Adam sen de; bir ben miyim alemde oğlu hayırsız çıkan!
Ki saldın bu hebis Haşhoşiyûnu, ‘lan günahı boynuna;
Anarşit bir Urartulu ur musallat ettin boynuma!
Truva’da Tahta At güya, içinden uğruyorlar dışarı
Çoğaldıkça çoğalan o maraz, o haşarı hücreler
Farkındaysalar da kıyımın, tutamıyorlar kendilerini
Yazık, benle koyun koyna onlar da verecek son nefeslerini! ..
Gel bakalım diyorum, gidiyoruz senle, namızsız oğul!
Oğul verdikçe veren o belalıları da alayımıza katıp
Neş’eye neşideler okuya okuya, iyi sularda aşağı
Gidiyoruz o ölümsüz Allahrahatlıkversinlere doğru…
Sizin de içiniz rahat olsun ey arkada kalanlar
Bundan böyle size anakarada ölüm yok!

CAN YÜCEL


İNSAN, Yeni Türk Şiiri 4

01/11/2009

özkanmert

 

ozkanMer


İnsan Şiir Seçkisi : 4 Özkan Mert

01/11/2009

insan4

İNSAN Dergi+Seçkisi, 4, Mayıs 1996


İnsan Şiir Seçkisi : Sayı 1

14/09/2009

insansiir

GECE

Gece yalnız gece, bense bir tesadüf
bile değilim, burada, açık unutulmuş
bir lambayım sadece : sabah bir olsa,
gitsem yurdum olan güne, yalnız bile
değilim, gecenin antolojisinde fazladan
bir lambayım sadece : gece apaçık gece,
sır da onda kuyu da, bense günden kalma
birkaç yersiz kelimeye, karanlıkta
yol gösteren bir lambayım : burası gece,
şairin gecesinde bir lambanın işi ne,
ne gece lambayla açıklanır, ne şiir
beslenir karanlıkla : gecenin sonu gece,
öyleyse sabah yok burada, geceyle şair
arasında şiirin dikenli sözü duruyor,
öyleyse sabah güne ait, şair geceye;
gece sadece gece, bense açık kaldığından
utanan bir lambayım sadece, titrek
ve kekeme ve kendi karanlığı içinde,
ben değilim şairin lambası, şiir başka,
karanlık başka yerde, gece şiirli gece,

Şairin hem gündüzü hem de lambası gece.

Haydar ERGÜLEN