ŞİİR SANATI / Paul Verlaine

01/12/2012

siiresin

 

ŞİİR SANATI

 

Musiki, her şeyden önce musiki;
Onun için tekli mısradan şaşma.
Kıvrak olur, erir havada sanki;
Ağır aksak söyleyişe yanaşma.

Kelime seçerken de meydan senin;
Bile bile bir nebze aldanmalı.
Dumanlısı güzeldir türkülerin;
Öyle hem seçik olsun, hem kapalı.

Güzel gözler tül ardında görünsün
Gün ışığı titremeli şiirinde
Ak yıldızlar maviliğe bürünsün
Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde.

Ararengin peşindeyiz çünkü biz;
Rengin değil, ararengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.
Kavalı boruyla rüyayı düşle.

Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.

Tut belâgati boğazından, sustur
El değmişken bir zahmete daha gir.
Kafiyenin ağzına da bir gem vur
Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?

Nedir bu kafiyeden çektiğimiz!
Hangi sağır çocuk ya deli zenci
Sarmış başımıza bu meymenetsiz,
Bu kof sesler çıkaran kalp inciyi?

Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra
Deli bir gönülden kalkıp gitmeli
Başka göklere, başka sevdalara.

Dağılıp tuzu sabah rüzgârına
Mısraların alsın başını gitsin
Kekik, nane kokaraktan, dört yana…
Üst tarafı edebiyat bu işin.

Paul Verlaine

Türkçesi: Melih Cevdet ANDAY-Sabahattin EYUBOĞLU


AKÇAKAVAK / Celan

21/04/2010

Paul CELAN

(Avusturya, 1920-1970)

AKÇAKAVAK

Akçakavak, yaprağınla ak-pak bakarsın ya karanlığa,
Ak düşmemişti hiç annemin saçlarına.

Karahindiba, Ukrayna ne kadar yeşil,
Sarışın annemse dönmedi yuvasına.

Yağmur bulutu, kaynağın kurudu mu?
Benim sessiz annem ağlar tüm insanlara.

Çember-yıldız, bağlıyorsun o altın kurdelayı,
Bir kurşunla annem kalbinden aldı yara.

Meşe kapı, kim çıkardı rezelerden seni?
Benim tatlı annem gelmeyecek bir daha

Türkçesi: Ahmet Necdet-Gertrude Durusoy


LORELEİ / HEİNE

21/04/2010

Heinrich HEİNE

(Almanya, 1797-1856)

LORELEİ


Bilmem ki ne mâna vermeli?
Beni böyle mahzun eden
Eski efsanelerden biri,
Çıkmaz oldu düşüncemden.

Hava serin, kararmak üzeredir;
Ren nehri akmakta sakin sakin;
Parıldayan dağın zirvesidir
Işığında akşam güneşinin.

Dilber peri kızı çıkmış oturmuş
Tepeye, üstünde bütün ziyneti, güzelliği;
Altın başına ışıklar düşmüş;
Tarıyor altın örgülerini.

Bir yandan altın tarakla taranırken
Bir yandan da şarkı söylüyor
fiarkının cana can katan, alıp götüren
Bir ahengi var ki dayanılmıyor.

Kayıkçı, içinde küçük bir kayığın;
Amansız bir acı sarmış içini;
Farkında değil yaklaşan kayalıkların
Tepeden ayıramıyor gözlerini.

Derler ki gömülür dalgalara
Sonunda kayıkçı da tekne de
Ve bunu şarkılarıyla
Lorelei yaptı gene.

Türkçesi: Dora Güney – Necati Cumalı


ŞARKI / KEATS

21/04/2010

John KEATS

(1795-1821)

ŞARKI


Atlı bir yabancı göründü
Bir şey söyledi önce,
Tuttu hanımımın zambak elini
Ve öptü.

Yabancı eve doğru yürüdü
Bir kelime fısıldadı önce
Öptü hanımımın kiraz dudaklarını
Görülmemiş bir şekilde.

Yabancı koruluğa girdi,
– Ama hanımım daha önce –
Efendimin gülleri dalgalandı,
Onlar korulukta el ele.

Hanımımın yeni ipek bir eşarbı vardı
Ve bir altın yüzüğü,
Bir de öpücük yabancıdan;
O güzel atına binip gitti yabancı.

Türkçesi: Ali Püsküllüoğlu


DÜNYANIN ÂVARELERİ / SHELLEY

21/04/2010

F. B. SHELLEY

(İngiltere, 1792 – 1822)

DÜNYANIN ÂVARELERİ

I

Söyle bana, yıldız, kanatları nurdan,
Göster, uçuşunla ateş saçaraktan,
Gecenin hangi tarafında mağaran?
Kanadını nerde kapatacaksın?

II

Ey saz benizli yolcu, ay, söyle bana,
Kuş uçmaz kervan geçmez sema yolunda;
Gündüzün, gecenin hangi kovuğunda
Dinlenmek için gidip yatacaksın?

III

Macera peşinde sürten yorgun rüzgâr,
Bir serserisin ki her yerden koğarlar,
Sığınacağın gizli bir yuvan mı var,
Üzerinde bir dalın, bir dalganın?

Türkçesi: Orhan Veli (Adil Hanlı takma adıyla)


SENİN YANINDA / Diop

19/04/2010

David DİOP

(Senegal, 1927-1960)

SENİN YANINDA

Senin yanında yeniden buluyorum adımı
Uzaklıkların tuzu altında gizlenmiş adımı
Yeniden buluyorum öfkenin ateşini saklamayan gözlerini
Bir de karanlığı bir alev gibi delen gülüşünü
Bana Afrikayı yeniden kazandıran karlı geçmişlerin ötesinden
On yıl bu sevgilim on yıl
Kuruntularla dolu sabahlar ve düşünce kırıntıları
içkiyle sızılmış uykular
On yıl bu ve dünyanın soluğu bir acı gibi işledi içime
Gelecek günlerin tadını şimdiden taşıyor bu acı
Bitimsiz bir ırmak yaratıyor aşktan
Kanımın geçmişini yeniden buluyorum senin yanında
Ve günleri çevreleyen gülüşlerden oluşan gerdanlıkları
Yenilenmenin sevinciyle kıvılcımlanan günlerin

Türkçesi: Eray Canberk


VE BİR HABER YOLDAKİ / Sepehri

19/04/2010

Sohrab SEPEHRİ

(İran, 1928 – 1980)

VE BİR HABER YOLDAKİ

bir gün
geleceğim ve bir Haber getireceğim

damarlara ışık saçacağım
ve sesleneceğim içerden:
ey sepetleri uykuyla dolu olanlar!
elma getirdim, elma
…kızıl güneş.

geleceğim.
dilenciye bir yasemin vereceğim,
cüzzamlı güzel kadına da
yeni bir küpe…
köre diyeceğim ki: bak, nasıl da güzel bahçe!

çerçi olup dolaşacağım sokakları
ve sesleneceğim:
çiyci geldi, çiyci geldi, çiyci!
yoldan geçen diyecek:
sahiden de karanlıktır gece.
ve samanyolunu vereceğim ona.
köprüdeki kötürüm kızın
büyük ayıyı asacağım boynuna.
bütün küfürleri süpüreceğim dudaklardan.
bütün duvarları yıkacağım yere.
haramilere diyeceğim ki:
gülümseyiş yüklü bir kervan geldi!
bulutu parçalayacağım.
gözleri güneşe bağlayacağım
gönülleri aşka
gölgeleri suya
dalları rüzgara
sonra bütün bunları birbirine
ve çocuğun uykusunu da
cırcırböceklerinin mırıltılarına bağlayacağım.
uçurtmaları uçuracağım gökyüzünde,
saksılara su vereceğim.

geleceğim.
atların, sığırların önüne
okşayışın yeşil otunu serpeceğim.
susuz kısrağa çiy kovasını sunacağım.
yoldaki yaşlı eşeğin sineklerini kovacağım.

geleceğim.
ve her duvarın başına bir karanfil dikeceğim.
her pencerenin altında bir şiir okuyacağım.
her kargaya bir çam vereceğim.
yılana diyeceğim ki: kurbağa nasıl da fiyakalı ama!
barıştıracağım.
tanıştıracağım.
yol alacağım.
ışık içeceğim.
seveceğim.

Türkçesi: M. Bülent Kılıç


ARANKA – EFSANE – AYRILIŞ / Borchert

19/04/2010

Wolfgang BORCHERT

(Almanya, 1921 -1947)

ARANKA

Duyuyorum dizlerimde dizlerin,
kırışık burnun saçlarımda bir yerde
ağlıyor herhalde.
Sen tıpkı bir mavi vazo gibisin,
vermekten titreyen ellerin yıldız –
çiçekleri gibi açılmada.
İkimiz de gülümsüyoruz
aşk, acı, günah fırtınasında.

EFSANE

Bekler o kız akşamları yaslı
bir yalnızlık içinde; mutluluk özler.
Yuva kurmuş gözlerinde kaygı:
dönmeyen sevgiliyi gözler.

Karanlık rüzgârdı, gecenin birinde
büyü yaptı, kız şimdi bir fener.
Mutludurlar fener alevlerinde
seviyorum seni! diye fısıldayan kişiler.

AYRILIŞ

Bir son öpüştü rıhtımda –
kaldı ardımda.

Akıntıdan yana, denizlere yolun
gidiyorsun.

Bir kırmızı, bir yeşil ışıktır,
uzaklaşır.

Türkçesi: Behçet Necatigil


O ŞARKI SÖYLERKEN ERİR SESLER / Lermontov

19/04/2010

Mihail LERMONTOV

(Rusya, 1814-1841)

O ŞARKI SÖYLERKEN ERİR SESLER

O şarkı söylerken erir sesler
Öpücük dudakta nasıl erirse.
Bakarken o, ışıldar gökler
Tapılası gözlerinde.

Yürürken tüm devinimleri
Ve tüm kıpırtıları, konuştuğunda,
Öylesine duyguyla, anlatımla dolu ki
Ve öylesine olağanüstü bir yalınlıkla…

Türkçesi: Ataol Behramoğlu


OY REİS! KOCA REİS! / Whitman

19/04/2010

Walt WHITMAN

(A.B.D., 1819 – 1892)

OY REİS! KOCA REİS!

Oy reis, koca reis, alnımızın akıyla döndük seferden.
Savuşturup onca belâ, onca fırtınayı, sonunda murada erdin.
İşte liman, bak, çanlar çalıyor, bayram ediyor ahali,
Gördüler pupa yelken geliyor, gözüpek, gözü yeşil yelkenli.
Neyleyim, neyleyim ki ama…
Bu kan damlalarını nideyim?
Gayri uzanmış güverteye reis,
Soğumuş ellerini mi öpeyim?

Oy reis, koca reis, kalk da şu çanları dinle bari!
Baksana, senin bayrağın çekilen, senin şarkın söyledikleri!
Senin için bu çiçekler, senin için toplaştılar sahillerde,
Seni çağırıyorlar, bak, senin adın geziyor dillerde!
Gel, reis ağacığım benim,
Kolumun üstüne yatırayım seni.
Çoktan öldüğünü unuttum ama,
Bu kan damlalarını nideyim?

Reis cevap vermiyor sözüme, dudakları söylemez olmuş,
Ağam kolumu duymuyor bile, ne yüreği ne kalbi kalmış.
Sağ salim demir attı gemi, bitti artık sona erdi sefer,
Savuşturup onca belâyı, kazanılan bir güzelim zafer.
Bayram etsin sahil, çalsın davullar!
Yalnız bırakın beni gideyim!…
Reisin yattığı güvertenin üstünde
Böyle dolaşmayıp da nideyim?

Türkçesi: Can Yücel