KÜL YAZISI / Enis Batur

29/01/2012

 

KÜL YAZISI

 

Sizin için çıra oldum yandım sevgili
ıhlamurun atkestanesinin manolyanın

yanında yandım: Duman, koku, ateşin
tadını bir bilseydiniz, dilim yalım.

Sizin için kömür oldum öylesine yandım,
ellerim kavrulmuş, yüzüm derin harabe,

ne su söndürür ne toprak bu yangın
iyice kömür oldum ki bir daha yandım.

Sizin için kâğıt oldum Ermeni ilinden,
tenimde yürür ateş harfleri cümleleri,

külümden anka çıkar gelirim yanardöner
şiirim için kıvılcım gözünüzdeki virgül.

Enis Batur

1997


NE ARAR ŞAİRLER HAYATIMIZDA ? / Hüseyin Cahit

25/01/2012

‘NE ARAR ŞAİRLER HAYATIMIZDA?’

Şiirsiz bir uçurumdur dünya, güneşe koşan çocuklar
onlardır, Tanrıların tılsımlı sesini arar
Hakikatli dağların yankısı yüreklerinde, her akşümüstü
mine gözlü annelerle vuslat gecesini arar

Açar sır perdelerini aynasına serhoş gözlerimizin
gurbet türkülerimizin çırasını tutuşturur
Saklı Bisütun’larımızı dinler dilsiz külüngüyle
derviştir kandilyürek şîrin ülkesini arar

Çığlığa dönüşen kulaktır hayatı ayartmak için
pes söze yüzgörümlüğü iliştiren heves
Son vuslatta tufanlarla savrulan kum ve külden
kalan ne varsa şiirdir, yurt imgesini arar

Hickimse’siz gül sayfaları, sisli anılar, aldanışlar
arasında ‘sevgili uzaklıktır’ diyorsa önemseyin
Okuldan kaçtığı günleri hiç unutmaz, ki beyaz yünlü
düşlerine bürünüp hasret güncesini arar

Kimi ıs’sız çöller gezginidir, kaktüslü yüreği
batınca ruhumuza serâpâ serap kesilir
Kimi kanayan sevdasıyla seyir defterinde hâlâ
saf hüzünlerimizin batık güvertesini arar

Yıldızlı gökyüzünü işler durur parmak uçlarıyla
uykusuz gecelerimizin kuşgözü yastığına
Ömür törpüsü bir pervane dur/durak bilmeksizin
intiharla kıyısız hayatın dengesini arar

Ne köylüdür ne kentli, bağışlayın bu yüzden
meridyenlerde gezinen yurtsuz günahlarını
Kimlik/keramet sevmez, şairane dünya evine
girdiği nice hoş zamandır kendisini arar

Hüseyin Cahit


GÜL KOKUYORSUN / Edip Cansever

22/01/2012

 

 

GÜL KOKUYORSUN

Gül kokuyorsun bir de
Amansız, acımasız kokuyorsun
Gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
Dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
Hırçın hırçın, pembe pembe
Öfkeli öfkeli gül
Gül kokuyorsun nefes nefese.

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
Sen koktukca düşümde görüyorum onu
Düşümde, yani her yerde
Yüzü sararmış, titriyor dudakları
Şakakları ter içinde
Tam alnının altında masmavi iki ateş
İki su
İki deniz bazan
Bazan iki damla yaz yağmuru
Mermerini emerek dağlarının
Şiirler söylüyor gene
Ölümünden bu yana yazdığı şiirler
Kızaraktan birtakım şiirlere
Büyük sular büyük gemileri sever çünkü
Ve odur ki büyüklük
Şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
O zaman ölünce de şiirler yazar insan
Ölünce de yazdıklarını okutur elbet
Ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
Yaşamanın herbir yerinde.

Gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
Bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
Gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
Herkes, hep bir ağızdan: gül!
Ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
Saçların, alınların, göğüslerin üstüne
Yüreklerin üstüne
Bembeyaz kemiklerin
Mezarsız ölülerin üstüne
Kurumuş gözyaşlarının
Titreyen kirpiklerin üstüne
Kenetlenmiş çenelerin
Ağarmış dudakların
Unutulmus çığlıkların üstüne
Kederlerin, yasların, sevinçlerin
Ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.

Bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
Yıllarca esecek belki
Ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
Göreceğiz ki
Biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
Geceyi, gündüzü, yıldızları
Görmemişiz hiç
Tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

Öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
Bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
Göreceksiniz nasıl
Güller güller güller dolusu
Nasıl gül kokacağız birlikte
Amansız, acımasız kokacağız
Dayanılmaz kokacağız nefes nefese.

Edip Cansever


SEVİ ŞİİRİ / Ümit Yaşar

21/01/2012

 

SEVİ ŞİİRİ

 

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içinde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

Ümit YAŞAR


YAKAR MI NÂME-BERİN… / Nâilî-i Kadîm

18/01/2012

 

GAZEL

 

Yakar mı nâme-berin yoksa yâra değmez mi
Niyâz-nâmemiz ol gam-güsâra değmez mi

Bizi unuttu mu yoksa peyâm-ı sıhhat-ı yâr
Bu memlekette garîb-üd-diyâra değmez mi

Bir âşinâlığı ol mâh-ı çâr-ebrûnun
İki cihanda da ömr-i dû-bâra değmez mi

Bahârı n’eyleriz ol gül-izâr-ı gonce-femin
Gülüp açılması bin nevbahâra değmez mi

Ne denli saklasan ey köhne pîr-i nâ-bâliğ
Tecemmülün yine mîrâs-hâra değmez mi

Kadem kadem gece teşrîfi Nailî o mehin
Cihân cihân elem-i intizâra değmez mi

NÂİLÎ-İ KADÎM


MEST-İ NÂZIM… / Nedîm

18/01/2012

 

GAZEL

 

Mest-i nâzım kim büyüttü böyle bî-pervâ seni
Kim yetiştirdi bu gûnâ servden bâlâ seni

Bûydan hoş rengden pâkizedir nâzik tenin
Beslemiş koynunda gûya kim gül-i ra’nâ seni

Güllü dîbâ giydin amma korkarım âzâr eder
Nazenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni

Bir elinde gül bir elde câm geldin sâkiyâ
Hangisin alsam gülü yûhut ki câmı yâ seni

Sandım olmuş ceste bir fevvâre-i âb-ı hayât
Böyle gösterdi bana ol kadd-i müstesnâ seni

Sâf iken âyîne-i endâmdan sînem dirîğ
Almadım bir kerrecik âgûşa ser-tâ-pâ seni

Ben dedikçe böyle kim kıldı Nedîm’i nâtüvân
Gösterir engüşt ile meclisteki mînâ seni

NEDÎM


BENİ CANDAN USANDIRDI… / Fuzûlî

17/01/2012

 

GAZEL

 

Beni candan usandırdı, cefâdan yâr usanmaz mı?
Felekler yandı âhımdan, murâdım şem’i yanmaz mı?

Kamu bîmârına cânan devâ-yı derd eder ihsan,
Niçin kılmaz bana derman, beni bîmâr sanmaz mı?

Şeb-i hicran yanar cânım, döker kan çeşm-i giryânım,
Uyarır halkı efgânım, kara bahtım uyanmaz mı?

Gül-i ruhsârına karşı gözümden kanlı akar su,
Habîbim, fasl-ı güldür bu, akar sular bulanmaz mı?

Gamım pinhan tutardım ben, dediler yâre kıl rûşen
Desem ol bi-vefâ bilmem, inanır mı inanmaz mı?

Değildim ben sana mâil, sen ettin aklımı zâil
Bana ta’neyleyen gâfil, seni görgeç utanmaz mı?

Fuzûlî rind-i şeydâdır, hemişe halka rüsvâdır,
Sorun kim bu ne sevdâdır, bu sevdâdan usanmaz mı?

FUZÛLÎ


NE DEM OL GÖZLERİ… / Enderunlu Vâsıf

17/01/2012

 

GAZEL

 

Ne dem ol gözleri mestâne gelir hâtırıma
İptidâ sunduğu peymâne gelir hâtırıma

O siyeh zülf-i perişâna dokundukça sabâ
Hâl-i zâr-i dil-i dîvâne gelir hâtırıma

Dest-i çevrinde nice yıllar o kaşı yayın
Çektiğim çille-i merdâne gelir hâtırıma

Bir masal söyler o şûhu sararım fikri ile
Günde yüz bin kadar efsâne gelir hatırıma

Beni sevmez deyi bîhude sitem eylemesin
Sevmem ol mehveşi de yâ ne gelir hâtırıma

Ne yalan söyleyim ol şûh ile hem-meclis iken
Ne bir ahbâb ne bîgâne gelir hâtırıma

Hâhiş-i zevk-i visâlinle bilir misin acep
Göricek ben seni cânâ ne gelir hâtırıma

Derdimi dökmeye dildâre tez elden Vâsıf
Mesken-i mahfi bizim hâne gelir hâtırıma

Enderunlu VÂSIF


NİCE KÂKÜL NİCE MÛ… / Necâtî

17/01/2012

 

GAZEL

 

Nice kâkül nice mû sünbül-i gül-bûdur bu
Dil-i uşşâkı perişân edici budur bu

Ne gönül koydu ne göz hâl-i ruh u ârız-ı yâr
Oda yanmaz suya batmaz nice câdûdur bu

Umarım haşrda can oynadığımdan duyalar
Mâh-rûlar diyeler birbirine odur bu

Yürü yıllarla yelersen yetemezsin ey dil
Şol cihetten ki perî şiveli âhûdur bu

Tenime ayrı erer cânıma ayrı sitemin
Tîg-i hûn-rîz-i cefâ-pîşeden ayrıdur bu

Gözümün penceresin yapmağa hükm eyledi şer’
Ki nigârın harem-i hüsnüne karşudur bu

Yine sihr etti Necâtî nice söz nice gazel
Leb-i dilber sıfatında bir içim sudur bu

Necâtî


KALANLAR / Sacide Bayraktar Sezgenç

17/01/2012

 

KALANLAR

 

Ufak tefek cılız mı cılız kahkülleri kaşlarının üzerinde olanca düzlüğüyle kesilmiş bir kız çocuğu vardı bir zamanlar organze petitcare koccaman bir fiyonk eşlik ederdi ona kafasının üzerinde he bir de süt ve kan iğneleri

İçine kapalıydı bir o kadar da hırçın ve suratsız

Okul öncesindede hatırladığı birçok olay ve anı vardı ama nedense hep okul sonrasındakiler yer etmişti kafasında

O kurdeleyle ilk vesikalık resmi okula başladığı günlerden kalmaydı

Hoşlanmadığı her ne olursa olsun bir köşeye çekilir ve surat asardı evdekiler illallah demişlerdi bu halinden.. ortadan kaybolduğunda da merak ederlerdi onu.. ağaç tepelerine tırmanır özelliklede meyvasız ağaçları seçerdi

Kardeşlerini ayartırdı bununda farkındaydı büyükleri kendince pratik çözümleri vardı

Ayartmayı sadece işine geldiği zamanlarda yani yalnız kalmak istemediği zamanlarda yapardı.. çoğun tekbaş takılırdı hep öyle yaptı hayat boyunca da

Bazı alışkanlıklarını değiştirmiyor insan ne de olsa

Akşama kadar surat astığı günlerde annesi kan kusar kızardı ona.. tek savunmasıydı onu seçerdi herhalde

Bir tek akşam babası gelip gönül alıcı sözler söylediğinde yüzü güler aileye karışırdı o zaman..
Gezmeyi yolda olmayı hep severdi evden kısa sürelerde kaçıp denize gitmişliği vardır gizli gizli.. okula ilk gittiği gün hiç ağlamadı diğer çocuklar gibi.. hiç çok başarılı bir öğrenci de olmadı bi iyi insanlığını överdi öğretmenleri .. bir de zeki oluşunu

Okulda rahat durmadığı zamanlar olmadı mı oldu tabii

İlk disiplin cezasını sınıf birinci katta diye pencereden bahçeye atladıktan sonra aldı.. ilk kez ispiyonlanmak ne demektir orada gördü o arkadaşının yüzünü ve adını hiç unutmadı..

Yürüyerek gitti okullarına hep şehir çocuğu olmasına rağmen kar kış yağmur rahatsız etse de boğazın rüzgarı sıkça kamçılasada elini yüzünü sokaktaydı ya mutluydu o..

Pek kız çocuğu tavırları yoktu misket oynardı oğlan çocuklarıyla top oynamışlığı da vardı..

Ona ilk kız çocuğu elbisesini diktikleri zaman yadırgadı ama sevindi de su yeşili organze idi üzerinde çok minik beyaz yağlıboya yaprakları vardı..

Hani hiç kızı olmayan akrabalar vardır ya işte onlardan biri dikmişti elbiseyi kolalı jiponla giyiliyordu elbise ah kabarık duruyordu dizlerinin üzerinde..

Sonra ne mi oldu o kız çocuğu bi elbiseyle değişir mi hala aynı olan o kadar çok şey var ki hayatında o günleri hatırlatan

Surat asmayı bıraktı.. konuşarak susmayı öğretti zaman.

Sacide Bayraktar Sezgenç