ÖZGÜRLÜK / Brecht

31/03/2010

Bertolt BRECHT


ÖZGÜRLÜK

Me-ti şöyle dedi: Ne zaman özgür sayılırız? ‹nsanların çoğunluğunun güçlüklerin ortadan kaldırılması açısından en iyi diye nitelendirdiği çözüme baş vurabildiğimiz zaman. Bunun için çok az zor kullanmak gereklidir. Yine özgürlüğümüz açısından gerekli olan bir şey de, bu özgürlüğün elden geldiğince az yadsınması ve böylece bizim de elden geldiğince az zor kullanmak zorunda kalmamızdır.

Yeni dünyaların ve yeni makinelerin bulunması, insanoğluna büyük bir özgürlük getirmişti. ‹nsanoğlu doğadan daha iyi yararlanmayı öğrenince birçok kısıtlamalardan da kurtulmuş oldu. Ama kazanılan yeni özgürlük aradan kısa bir süre geçtikten sonra insanın insanı ezme ve sömürme özgürlüğüne dönüştü. Çağımızda ise başka sınıfları ezen ve sömüren sınflar, ezdiklerinden ve sömürdüklerinden ulusu özgürlüğe kavuşturmalarını, başka deyişle ulusa öteki ulusları ezme ve sömürme özgürlüğünü sağlamalarını istiyorlar. Oysa bu tür özgürlükler arttığı oranda yeryüzünde kölelik de artacaktır.


SU’DAKİ ÖZGÜRLÜKTEN YOKSUNLUK

Me-ti şöyle dedi: Duyduğuma göre Büyük Düzen’in gerçekleştirilmekte olduğu Su’da özgürlük yokmuş. İnsanlar orada yalnızca Büyük Düzen’i kurma özgürlüğüne sahipmiş. Ama bu kurma biçimi de özgür olmaktan uzak. Ne demeli şimdi buna? Büyük Düzen, özgürlüğün temeli değil mi?

Özgürlüğün insanların yaşam için en gerekli olan şeyleri üretme biçiminden, bunu sağlarken gerçekleştirilen işbirliğinin türünden bağımsız olduğuna inanıldığı sürece, insanların belirli özgürlüklerle, onlara şunu ya da bunu istedikleri gibi yapma izninin verilmesiyle özgür kılınabileceklerine de inanıldı. Ama bu yol, insanları özgürlüğe götürmedi.

Çev.: Ahmet Cemal

(Me-ti’nin Özdeyişler Kitabı)


S’İMGE : ÖZGÜRLÜK

31/03/2010

Özgürlük sayımızda Türk ve Dünya edebiyatından seçilmiş 17 düzyazı ve 24 şiir yer alıyor.


Oktay Rifat


……………Anladım ki hürriyet aşkı barış aşkı
……………Yaşama sevincinden ayrı değil

ELLERİ VAR ÖZGÜRLÜĞÜN

1

Köpürerek koşuyordu atlarımız
Durgun denize doğru.

2

Bu uçuş, güvercindeki,
Özgürlük sevinci mi ne!

3

Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak!

4

Ürünü ayırmışlar ağacından,
Tutturabildiğine,
Satıyorlar pazarda;
Emeğin dalları kırılmış, yerde.

5

Işık kör edicidir, diyorlar,
Özgürlük patlayıcı.
Lambamızı bozan da,
Özgürlüğe kundak sokan da onlar.

Uzandık mı patlasın istiyorlar,
Yaktık mı tutuşalım.
Mayın tarlaları var,
Karanlıkta duruyor ekmekle su.

6

Elleri var özgürlüğün,
Gözleri, ayakları;
Silmek için kanlı teri,
Bakmak için yarınlara,
Eşitliğe doğru giden.

7

Ben kafes, sen sarmaşık;
Dolan dolanabildiğin kadar!

8

Özgürlük sevgisi bu,
İnsan kapılmaya görsün bir kez;
Bir urba ki eskimez,
Bir düş ki gerçekten daha doğru.

9

Yiğit sürücüleri tarihsel akışın,
İşçiler, evren kovanının arıları;
Bir kara somunun çevresinde döndükçe
Dünyamıza özgürlük getiren kardeşler.
O somunla doğrulur uykusundan akıl,
Ağarır o somunla bitmeyen gecemiz;
O güneşle bağımsızlığa erer kişi.

10

Bu umut özgür olmanın kapısı;
Mutlu günlere insanca aralık.
Bu sevinç mutlu günlerin ışığı;
Vurur üstümüze usulca ürkek.

Gel yurdumun insanı görün artık,
Özgürlüğün kapısında dal gibi;
Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!


ASMALARIN DANSI / Turgay Fişekçi

31/03/2010

ASMALARIN DANSI

1.

Bir Akdeniz Haziran’ında
Öğleye doğru.
Yalnızca kavaklar altında öten cırcırların sesi
-Sıcaktan kaçın diyen sirenler-
Taş sofada
Güneşin yaktığı otların ve toprağın soluk kesen buğusu
Sırtları serin duvarlarda
Köşede yirmi taş oynayanlar :
Kız ergen gibi, oğlan daha kısa pantolonlu.
Kızın taşları süpüren eli
Oğlanın paçasından yavaşça süzülüyor içeri.
Birazdan yüklük odasında
Her günkü oyunlar.

2.

Yağmurlu günlerde seviş benimle
Kuşlar çinko damı gagalarken
Tenimin kokusunu değiştiren yağmurlarda
Sıcak öğlesonlarında seviş benimle
Buhurlar tüterken tenimden
Yanan toprağın buğusu soluğumken
Bahar günleri dereboylarında seviş benimle
Kestane saçlarında kelebekler asılıyken
Yaz geceleri kurumuş dere yataklarında
Sıcak kumlar yatağımız, söğütler çatımız, duvarımızken
Ne olursa olsun sabahları seviş benimle
Dinlenmişliğin gücü kaslarında
İçinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran
Sonra ilk kez görür gibi algılaman için
Her sabah öylece bırakayım seni dünyaya

3.

Kol kıvrımımdan öp beni
Tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla
Mavi damarlarımdan
Bileklerimden öp beni
Nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin
Öpüşten bilezikler kollarımda
Parmaklarımın ucundan öp beni
Soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden
Öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil
Uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde

4.

Asma bahçelerde gezerken omzuna değen elim
kristal taneler gibi döküverir seni toprağa
Basma entarinin çıplak altı ter ter istek
Altımda canlı , bulunmaz bir yumuşaklık
sırtımı göğe dayayıp beni ezen
Memelerini emerken, bacaklarını kıstığında
solumaların volkanik lavlar
Sen bitersin başlar asmalar
açıp kollarını dans etmeye
Neyimi beğenir bilmem
bırakmaz beni
Yeşil, filiz dudakları
Geniş yapraktan elleri
dönerken çevremde
sürünür boynuma
göğsüme
Sallar memelerini salkım salkım
Hangisi tatlı , bir de bundan em bakalım!

Turgay Fişekçi


XAVIER CUGAT / Metin Eloğlu

31/03/2010

METİN ELOĞLU

(1927 – 11 Ekim 1985)

XAVIER CUGAT


Amma da yaptın şıllık kız,
Dağlıysak, insan değil miyiz yani?
Koyunları sattık, vurduk üçbini;
Öküzleri sattık, vurduk beşbini;
Bu parayı mezara mı götüreceğiz?

Hele gel, seni vizon pöstekilere saram;
Koluma takıp Kervansaray’a gidem;
Sana Chat-Noir’lar alam mı;
Kokluyanın burnu düşsün.
Joze İturbi’den, Xavier Cugat’tan
Sana pilâk alam mı?
O çalsın, sen tepinedur…
Seni eşek sütünden banyolara yatırıp,
Camel’ini binliklerle yakam mı?

Naylon’una ne verem?


YAPRAK DÖKÜMÜ / Can Yücel

31/03/2010

CAN YÜCEL

(1926 – 12 Ağustos 1999)

YAPRAK DÖKÜMÜ

Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr
Çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabî eşkiyalar

Onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?


AKŞAM SAATLERİ / Hasan Şimşek

31/03/2010

HASAN ŞİMŞEK

(1918 – 28 Ekim 1998)

AKŞAM SAATLERİ

Hey gözünü sevdiğim akşam saatleri
Tarsusta duman duman, Mersinde masmavi.

Eski pencerelerde ıtır saksıları
Havada palmiyeler ve ışıldar sarı

Esmer ve sıcak, beyaz ve yumuşak kızlar
Uçuşaan çiçek tozları ve tenha sözler

Bitmiş günlük çabadan koltuğumda ekmek
Köşeyi döer dönmez evim görünecek

Öpüşümden süt tutmuş göğüsleri taşkın
Dönüşümü gözleyen usul boylu kadın

Saçlarnda al karanfil, dudakları kan.
Önce ve birden güzel, korkunç güzel bir an

Haşimî bir akşamda alev-ateş bir aşk
Ve ondan başka herşey uzak uzak uzak..


ALATURKA / Melih Cevdet Anday

31/03/2010

ALATURKA


Çık benim şair tabiatım, çık orta yere
Fakir güzelinden söyle
Hasret ateşinden çal
Çal, söyle benim derdimi sevdalı sesinle.

Hep bilinen şarkılar gibi olsun
Hani, dil-i biçâreden
Sun da içsin yâr elinden
Hani bilinen şarkılardan olsun.

Yeni sözler arama nafile
Derdim yeni olsa anlarım
Gel, hazırından söyle bu akşam
Üzme yetişir, üzme firakınla harabım.

Sonunda ah çekeriz derinden
Kim anlayacak sahiden olduğunu
Sen söyle yalnız
Zülfündedir baht-ı siyâhım bestesini
Dede’den.

Melih Cevdet Anday


PERİLER AŞKA UÇAR / Haydar Ergülen

31/03/2010

PERİLER AŞKA UÇAR

ne güzel çarşaflar sererdin aşka
üstünde serin kanatların yelken açardı
bir gün kim bağırdıysa uyandık birbirimizden
-deniz bitti, boğuluyorum, camı açsana!

denizin üstünde uyku yasaklandığından beri
karadayım, boğulsam da kırpmıyorum gözlerimi
her zaman benim gözlerim değil uykusuz
görüyorum beni okşayan gözlerindeki geceyi

yakılacak öyle çok sır var ki bu ormanda
yine sen tutuştur, yine bir avuç suyun
uslandırsın deli çiçekleri ezen kötü sözleri
derim ki: – aşk varmış o perinin çırptığı her kanatta!

Haydar Ergülen


KAÇIŞA GAZEL / Lorca

30/03/2010

Federico Garcia LORCA

(İspanya, 1898- 1936)

KAÇIŞA GAZEL

Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Yeni kesilmiş çiçeklerle dolu kulaklarım
Dilim sevgiyle, acıyla dolu.
Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi.

Kimse yoktur duymasın öpüşürken
Yüzü olmayan insanların gülümseyişini
Kimse yoktur dokunurken bir bebeğe unutsun
Durgun kafataslarını atların.

Çünkü aranır alında güller
O katı görünüşlü kemiklerin,
Başka işe yaramaz erkeğin elleri
Toprağın altındaki köklere benzemekten.

Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi
Birçok kere yitirdim denizde kendimi.
Gidiyorum aramaya, suyu bilmeden,
Beni çürütecek, ışık yüklü ölümleri.

Türkçesi: Ülkü Tamer


GECENİN NAL SESLERİ ARASINDA / Bachmann

30/03/2010

İngeborg BACHMANN

(Avusturya, 1926 – 1973)

GECENİN NAL SESLERİ ARASINDA


Gecenin büyük kapısı önündeki kara beygirin nal sesleri arasında,
hâlâ titriyor yüreğim bir zamanlarki gibi ve uzatıyor eyeri uçarcasına,
Diomedes’in ödünç verdiği yular gibi, kıpkırmızı.
Güçlü rüzgâr öncülüğümü yapmakta
karanlık yollarda ikiye bölerek uyuyan
ağaçların kapkara örgüsünü,
öyle ki, ay ışığıyla yıkanan meyveler
korkuyla sırtlara ve kılıçlara atlamaktalar,
ve ben indiriyorum kırbacımı
sırtına, çoktan sönmüş bir yıldızın.
Yalnızca bir kez yavaşlatıyorum adımlarımı, senin nankör dudaklarını
öpmek için, saçların dizginlere dolanmış
bile, ve pabuçların kumlarda sürükleniyor.

Hâlâ duymaktayım soluğunu
bir de hançer gibi sapladığın
o sözcüğü.

Türkçesi: Ahmet Cemal