DÜŞÜNCELİ ŞİİR / Zeynep İlknur

05/04/2010

DÜŞÜNCELİ ŞİİR


menekşelere su verdim
seni düşündüm
bir gemi yanaştı limana,telaşla indi yolcular
seni düşündüm
yıldızı kayan gecede
bir dilek tuttum içimden
yüreğim kabardı usulca
seni düşündüm
şiir yazdım içinde ‘sen’ geçen
ses kırıldı orta yerinden
anlam yattı boylu boyunca
bıraktım başını sonunu
seni düşündüm..

Zeynep İlknur


AKŞAMLARI KALBİM – UYKU / Trakl

05/04/2010

Georg TRAKL

(Avusturya, 1887 – 1914)

AKŞAMLARI KALBİM

Akşam oldu mu duyulur yarasaların sesi.
Çayırda oynaşır karayağız iki at.
Hışırdar kızıl akçaağaç.
Gezgin ise görür o küçük meyhaneyi yol kenarında.
Şahanedir lezzeti taze şarabın ve cevizlerin.
Şahanedir: çakırkeyif dolaşmak karanlık çöken ormanda.
Ses verir kederli çanlar dalların arasından.
Yüzüne çiğ damlar insanların.

UYKU


Lanet olsun size karanlık zehirler,
Beyaz uyku!
Alacakaranlık ağaçların
Bu çok tuhaf bahçesi
Yılan, gece kelebeği,
Örümcek ve yarasalarla dolu.
Yabancı! Akşam kızıllığında
Senin yitik gölgen,
Karanlık bir korsan
Acının tuzlu denizinde.
Beyaz kuşlar uçuşur kıyısında gecenin
Yıkılan çelik
Kentler üzerinde.

Türkçesi: Ahmet Necdet – Gertrude Durusoy


YÜZLER / Cibran

05/04/2010

Halil CİBRAN

(Lübnan, 1883 – 1931)

YÜZLER

Binlerce türlü anlatımı olan derin yüzler gördüm,
Kayaya yapışıp kalmış, tek anlamlı, tekdüze yüzleri de…

Parlaklığı içinde renkli güzellikler ışıyan yüzler gördüm,
Parlak görüntülerin içinde saklanan iğrenç yüzleri de…

Yüzeyine her şeyin işlendiği yalın, taze yüzler gördüm,
Kırışıklarla dolu, ama içi boş, anlamsız yüzleri de…

İyi tanırım bütün yüzleri bu yüzden, çok iyi anlarım;
Çünkü kendi gözümün doğal dokusundan bakarım onlara,
Görürüm aradıkça, ardında sakladıkları gerçeklikleri de…

Türkçesi: Gönül Gönensin


GÖNÜLLÜ ÖLÜ / Baudelaire

05/04/2010

Charles BAUDELAIRE

(Fransa, 1821-1867)

GÖNÜLLÜ ÖLÜ

Koyu bir çamur bulup solucanlara uysam,
Bir derin çukur kazsam canım için cihanda,
Serip kart kemikler’mi, bi yatsam, bi uyusam,
Bataklığa gömülmüş timsah gibi nisyanda.

Nefretim vasiyetler, nefretim kabirler tüm.
Avuç açacağıma bi damlacık yaş için,
Sağken, akbabaları başıma üşürürüm,
Gölkanlara belensin o cenabet cesetim!

Kurtlar, gözsüz-kulaksız, benim kankardeşlerim,
Bolâhenk feylesoflar, daldölleri leşlerin,
İşte size bir ölü, güloynar ve gönüllü!

Örenimin üstünde fırdönün gönlünüzce!
Var mı ölümden öte ölüye bir işkence,
Ölümü seçmiş madem ölülerle bu ölü?

Türkçesi: Can Yücel


HANÇER / LERMONTOV

05/04/2010

Mihail LERMONTOV

(Rusya, 1814-1841)

HANÇER


Seviyorum seni çelik hançerim,
Parlak ve soğuk arkadaşım.
Bir Gürcü, öç gününde dövdü seni örste,
Özgür Çerkez, kanlı bir savaşa biledi.

Zambak bir el taşıdı seni bana
Ayrılık anında, anmalık olarak;
Ve ilk kez kan değildi üstünden akan
Acının inciden gözyaşlarıydı, parlak.

O kara gözler, dikilen üstüme,
Gizemli bir tasayla doluydular;
Çeliğin gibi senin, titrek bir alevde,
Ansızın bulanıyor, parlıyordular.

Aşkın dilsiz güvencesi ve yol arkadaşımsın sen,
Seni hep örnek olarak göreceğim;
Değişmeyeceğim ben de, ve ruhum hep
Senin gibi sert kalacak, demirden dostum benim.

Türkçesi: Ataol Behramoğlu


EL DESDICHADO / Nerval

05/04/2010

Gerard de NERVAL

(Fransa, 1808-1885)

EL DESDICHADO

Garibim, yaslıyım, yok derdime çare bulan,
Kalesi elden gitmiş Aquitaine’li beyim ben:
Bir tek yıldızım söndü, darmadağın sazımdan
Karasevda’nın kara güneşidir akseden.

O mezar gecesinden, ey tesellim bir zaman,
Pausilippe’i, İtalyan denizini ver geri,
Ve o çiçeği, dertli gönlüme merhem olan,
Çardakta asmalarla sarmaş dolaş gülleri.

Phoibos, Amor muyum?… Lusignan mı, Biron mu?
Kraliçenin öptüğü alnım hâlâ kırmızı;
Mestolmuşum mağarada yüzüyorken su kızı…

İki kere muzaffer, aşmışım Acheron’u:
Orphée gibi duyurmuş sazımın her kirişi
Kâh bir peri çığlığı, kâh bir kız iç çekişi.

Türkçesi: Afif Obay


GAZEL / Hâfız

05/04/2010

HÂFIZ

(İran, 1325 -1390)

GAZEL

Gül yanımda, şarap elde, sevgilim hazır
Sultanlar bile beni kıskanır mı kıskanır

Söyleyin meclisimize mum getirmesinler
Yârin dolunayı ile yüzümüz aydınlanır

Bizim mezhebimizde şarap helaldir, ama
Selvi boylum, gül fidanlım, sen yoksan, hayır

Niçin söz ediyorsun bana ayıptan, ardan
Herkes beni bu ayıpla bilir, böyle tanır

fiarapçıyız, sarhoşuz, güzel severiz, doğru
Kim bu kentte böyle değil, buna kim inanır?

Suçumu söylemeyin memura, yararı yok
O da bizim gibi işret ister, zevk aranır

Şarapsız sevgilisiz günün olmasın Hâfız
Belki bir gül ayında, bir gün kadeh bulanır

Türkçesi: Kenan Sarıalioğlu


SONE / Petrarca

05/04/2010

Francesco PETRARCA

(İtalya, 1303- 1374)

SONE

Dağılır yele karşı altın saçları
Uçuşurdu binbir büklüm içinde
Bir hoş ışık vardı gözlerinde
Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.

Bir iyilik sarardı yüzünü bazen,
Bilmem, belki bana öyle gelirdi;
Ben, o sevdadan can atan deli
Nasıl yanıp tutuşmazdım o zaman.

Yürüdü mü yerden kurtulurdu sanki,
Melekler öyle yürüse gerek; sözleri
Bir bşka türlüydü insan sözlerinden.

Gökte bir ruhtu o, bir canlı güneşti.
Öyle gördüm ben; öyle değilmiş şimdi.
Yay gevşemiş, ne çıkar, yara gitmez gönülden

Türkçesi: Sabahattin Eyüboğlu